Köşe Yazarlarımızdan Psikolog M.Gökçen Nazifoğlu

Çocuklarda alışkanlıklar

24 Kasım 2013, 22:51
Çocuklarda alışkanlıklar
Gökçen Nazifoğlu

          Annenin sağladığı güvenli ortamdan çıkıp, fiziksel ve sosyal çevre ile etkileşime girmek birçok çocuk için güç gelebilir. Böyle durumlarda çocuklar, enerjisinin bir kısmını baş parmak, emzik, battaniye, eski bir oyuncak, tene dokunmaya yoğunlaştırabilir. Bu ve benzer nesne ya da davranışlara olan bağlılığın, çocuğun rahatlık ve güven duyma gereksiniminin sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülür. Çocuk için sıkıntılı olabilecek anlarda, örneğin uykuya dalma, anne – babadan ayrılma gibi, bu tür davranışlar daha yoğun görülebilir. Çoğu kez farkında olmadan yapılan tekrarlarla bu davranışlar alışkanlık haline gelebilir. Alışkanlıkların çoğu ortalama dört yaş civarında kendiliğinden ortadan kalkar, ancak bazı çocuklarda bu alışkanlıklar daha uzun sürebilir. 
          Bazen alışkanlıklarla tikler birbirleriyle karıştırılabilirler. Tikler, kısa aralıklarla aniden ortaya çıkan, hızlı, yineleyici hareketler ya da seslerdir. Küçük yaş dönemi çocukları bu tikleri yaptıklarının farkında olmayabilirler. Daha büyük çocuklarda ise tikler bir fiziksel gerginlik ya da gıdıklanma hissi gibi bir duyarlık sonucu ortaya çıkabilir. Bu duyarlık, çocuğu gelmekte olan tike karşı uyarır ve çocuk böylece tikin gelmesini bazen bastırabilir ya da kasıtlı bir davranış olarak algılanabilecek şekilde çevresindekilere yansıtabilir. 
          Alışkanlıklar ile tikleri birbirinden ayırt etmenin en basit yolu alışkanlıkların belli zaman, yer ya da durumlarla sınırlı olmasıdır. Tikler ise her zaman, her yer ve her durumda gösterilebilir.
          Bir davranışın, alışkanlık haline geldiği ve devam ettirildiğinde; çocuğun bedensel, duygusal, sosyal, bilişsel ve dil gelişimini olumsuz yönde etkilemeye başladığı düşünülüyorsa, bu alışkanlıkları yavaş yavaş azaltma yoluna gidilebilir. 
ALIŞKANLIKLAR KONUSUNDA NELER YAPILABİLİR?
- Çocuğun var olan alışkanlığı görmezden gelinmelidir. Örneğin tırnağını yiyen bir çocuğa bunu yapmamasını söylemek çocuğun bu konuya daha fazla yoğunlaşmasına neden olabilir. 
- Diğer çocuklar veya yetişkinler tarafından bu davranışla alay edilmesini önlemek önemlidir. 
- Çocuğun alışkanlığı, kısa süreli de olsa yakınındaki yetişkinin ilgisini çekme amaçlı olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuğun daha çok istendik davranışlarına dikkat etmek ve bu davranışları sözlü olarak, takdir cümleleriyle ödüllendirmekte fayda vardır.  Ayrıca bu alışkanlıkları bebek davranışı gibi terimlerle etiketlemekten kaçınmalı, yaşına uygun davranışlar gerçekleştirdiğinde onlar üzerinde durulmalıdır. 
- Çocuğun alışkanlık davranışının, kendini ifade etme aracı olarak kullanması engellenmeli, onun duygularını istendik yollardan ifade etmesine yardımcı olarak, onun rahatlık ve güven duyacağı ortamlar sağlanmalıdır.
- Alışkanlık davranışını göstermeye başladığı zaman çocuk engellenmemelidir. İyi bir gözlemci olarak, ne zaman bu davranışı gösterdiğini tespit ederek bu gibi durumlarda keyif alabileceği etkinliklere yöneltmek faydalı olacaktır. 

 

 

 

 

Rüyalar

10 Kasım 2013, 22:59
Rüyalar
Gökçen Nazifoğlu
Rüya görmek, değişik bir bilinç durumudur. Bu durumda imgeler geçici olarak dışsal imgelerle karıştırılır. Pek çok insan rüyalarını hatırlamasa da, yapılan araştırmalar rüyalarını hatırlayanların hatırlamayanlar kadar çok olduğunu göstermiştir. Herkesin aklına şöyle bir soru gelebilir; 'Herkes rüya görür mü?' Ömründe hiç rüya görmediğini söyleyen bir kişiyi, uykunun rüya görme evresi olan REM uykusundan uyandırırsak, rüyalarını diğer insanlarla aynı oranda hatırladığını görürüz. Birinin, 'Asla rüya görmem' demesi, aslında 'Rüyalarımı hatırlamıyorum' demektir. Rüyaları hatırlama konusunda oranı şöyle açıklanabilir; uyanma dönemi rüyadan kısa bir süre sonra gerçekleşmiyorsa rüyanın anısı pekişmez, yani hatırlama oranı düşebilir.

Bir çok kişinin rüya ile ilgili merak ettiği sorulardan biri ise, rüyaların ne kadar sürdüğüdür. Bazı rüyalar neredeyse anlık olarak gerçekleşir. Saat çalar ve rüyamızda yangın çıktığını ve itfaiyenin siren çalarak geldiğini gördüğümüzü hatırlayarak uyanırız. Hala çalan saatin rüyaya neden olduğunu düşünürüz. Fakat, saatin ya da diğer seslerin sadece önceki anı ve rüyalardan oluşan bir sahneye yerleştirildiği izlenimi verir. Yani bu durum uyanıkken yaşadığımız buna benzer bir deneyim, bir ipucunun oldukça uzun zaman alan bir anıyı hatırlatması gibidir. Tipik bir rüyanın süresi, olayların genel olarak gerçek yaşamda sürdüğü kadar sürdüğünü düşündürmektedir.

Rüyaları psikolojik açıdan değerlendirdiğimizde, kişinin gün içerisinde yaşadıklarının, düşüncelerinin ve duygularının bir yansıması olduğu kabul edilir. Ancak, gördüğümüz nesneler, objeler, canlılar, olaylar bir çeşit semboldür. Örneğin kişi rüyasında bir köpek görmüş ise bunu sembol olarak düşünüp, gündüz yaşamındaki başka bir şeye karşılık geldiğini düşünmelidir. Ancak günlük yaşamda genel bakış açısı biraz karışıktır. Örneğin rüyasında arkadaşını gören kişi, rüyasını arkadaşıyla ilgili bir rüya olarak yorumlarken, kedi gören biri ise ona sembol gözüyle bakar. Burada çelişkili bir durum da vardır aslında. Ayrıca sembol olarak baktığımızda da her olayın, durumun, nesnenin, canlının herkes için farklı bir anlamı ve temsil ettiği farklı bir karşılığı vardır. Yani, rüyadaki her bir sembol o rüyayı gören kişiye özeldir. Bu da şunu gösteriyor ki, rüya tabirleri kitapları aslında önemini yitiriyor. Ayrıca kişinin içinde bulunduğu psikoloji süreci göz önünde bulundurmadan o rüyayı değerlendirmek de yerinde olmaz.

 

 

KISKANÇLIK

03 Kasım 2013, 22:50

 

KISKANÇLIK
Gökçen Nazifoğlu

     Kıskançlık da diğer tüm duygular gibi yaşamın her döneminde ve özellikle erken çocukluk döneminde sıkça yaşanan bir duygudur. Kıskançlık, genellikle yakın ilişkiler içerisinde ortaya çıkar. Bir çocuğun anne-baba ve öğretmen gibi kendisi için önemli bir kişi ile olan ilişkisini kaybetmekten, rakibine kaptırmaktan korkması ya da bu kişiyi paylaşmak istememesi sonucu ortaya çıkabilir. Kıskançlık duygusuna eşlik edebilecek duygular ise, önemli kişiyi ve ilişkisini kaybetme korkusu, ihanete uğradığı düşüncesinin getirdiği öfke, düşük benlik saygısı, belirsizlik, yalnızlık ve kıskandığı kişiye güvenmemedir.
      Kıskançlık duygusu, normal bir duygudur ve ilk izleri bebeklik döneminde görülebilir. Anne – babanın bir başka çocuğu kucağına alma durumunda gösterilen tepki aslında buna bir örnektir. Daha sonraki yıllarda, bu duygu farklı biçimlerde ifade edilebilir. Ancak bu duyguyu yoğun ve birçok durumda yaşayan çocukların daha fazla desteğe ve ilgiye ihtiyacı olabilir. Çocukların kendilerine ve ilişkilerine olan güvenleri arttıkça kıskançlık duygusunun azalma eğilimi gösterdiğini bilmekte fayda var. Bir de çok sık karşılaştığımız ve birçok anne – baba tarafından problem durumu olarak nitelendirilen kardeş kıskançlığından bahsedelim. Kardeşler arasındaki ilişkiler birbiri ile uyuşmayan duygu, düşünce ve davranışları içerebilir. Anne – babanın sevgi ve ilgisinin paylaşmak istememe kıskançlık duygusunun temel kaynağı olabilir. Birçok çocuğun kardeş ilişkisinde kıskançlık yaşaması doğaldır aslında. Ancak, bunun yoğunluğu ve buna eşlik eden davranışların yoğunluğunda anne – baba tutumunun etkisi büyüktür.
ÇOCUĞUN KISKANÇLIK DUYGULARI KONUSUNDA NELER YAPILABİLİR?
* Çocuğun kıskançlık duygularını ifade etmesine fırsat vermek ve sıkıntılarının anne – babası tarafından anlaşıldığını hissetmesi önemlidir. Yargılamaktan kaçınmak gerekir. Çocuk, yargılanmadan dinlendiği zaman, öfkesini ve duygularını tepki alma korkusu olmaksızın ifade edebilecektir.
* Hangi davranış kabul edilebilir ve hangi davranış kabul edilemez olduğu konusunda çocuğun anlayabileceği şekilde belirgin kurallar koymak gerekir ve tutarlı bir şekilde uygulamak önemlidir.
* Kardeş kıskançlığı için, her bir çocukla ayrı ayrı zaman geçirmek önemlidir. Böylece çocuk, kendisine verilen sevgi desteği kaybetmediğini bilecektir.
* Sahip oldukları olumlu ya da olumsuz özellikleri ile ilgili olarak diğer çocuklarla karşılaştırma yapmaktan kaçınmak gerekir.
* Bir çocuğun diğerine tercih edilebileceğine ilişkin yorumlara yol açabilecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Böyle bir davranış tercih edilmeyen çocukta öfkeye, tercih edilen de ise ağır bir sorumluluk duygusuna neden olabilir.
* Çocuğun mizacı, kıskançlık duygusunun yol açtığı davranışları gösterme biçimini etkiler. Çevresindeki küçük değişikliklere büyük tepkiler gösteren, kolaylıkla stres yaşabilen çocuklar kıskançlık duygularını daha yoğun yaşayabilirler.
* Çocuklar arasındaki işbirliği ve uygun çatışma çözme anlarını gözetlemek ve bunları övmek benzer davranışların yapılma sıklığını arttırabilir.
 
Haber Alanya