Sayın arkadaşım,
Yönetmeliğin bu maddeleri zaten saçmalığın daniskası ve değiştirilmesi değil, külliyen kaldırılması gerekiyor.
1. Önceden yapılan aylık iş planlarının hiç bir anlamı yok. Çünkü bu planları zaten uygulayamıyoruz. Ay içinde neredeyse yarısı değişiyor. Raporu biten, değişen veya yeni rapor çıkartılan, kurumdan ayrılan vs. çocuklara zaten aylık program yapılması hem mümkün değil, hem anlamlı değil!
2. Dolayısıyla aylık iş planında değişiklik yapılmasına ilişkin bir madde olmasının da anlamı yok!
3. Günlük, haftalık ve aylık ders saati sınırlamalarının hiç bir anlamlı gerekçesi yok. Evet, devlet ödeme için aylık belli sayıda eğitimin yapılmasını talep edebilir. Ancak, bu ay hastalık nedeniyle 4 saat gelebilen bir çocuğun kalan 4 saatini diğer aylarda almasına engel olunmamalıdır. Bunun için aylık en az 4, en fazla 16 saat ders verilebilir gibi bir düzenleme yapılabilir.
Günlük ve haftalık ders dağılımı sınırlaması kaldırılmalıdır. Bunun rasyonel bir gerekçesi yok. Benim Ağrıdan her ay gelen velim var. 1 hafta durup gidiyor. Bu kişi eğitimini cebinden ödemek zorunda kalıyor. Çünkü sadece 2 seansının parasını fatura edebiliyoruz. Diyebilirsiniz ki, neden geliyor, Ağrıdaki bir kuruma gitsin! Ama velilerin alacakları hizmeti seçme hakkı vardır. Sırf bu nedenle ev tutup taşınan kişileri biliyorum.
Yaz aylarında 2 haftaya dağıtılmasında sakınca görülmeyen derslerin yıl içinde 3 haftaya (eskiden 4) dağıtılmasının hiç bir mantığı olamaz. Madem bu iş 2 haftada olabiliyor o zaman niye 3 haftayı zorluyoruz.
4. Tatil kararıyla ilgili hüküm diğer maddeler düzeltilirse zaten gereksiz kalır. Kurumlar kendi programlarını tatile göre düzenleyebilir, yapamadıkları dersleri sonraki aylarda telafi edebilirler.
* Zorunlu eğitimci uygulaması tam bir garabettir. Bir çocuğun en az 2 dersine özel eğitim öğretmeninin girmesi, kalanına diğer eğitimcilerin girebilmesinin hiç bir mantığı yoktur. Yani 2 saat esastan eğitim, kalan 6 saat fasülyeden eğitim mi? Modül-eğitimci sınırlamalarına bakılacak olursa bu modüllerin neredeyse tamamının tüm eğitimciler tarafından kolaylıkla uygulanabileceği açıktır. Önemli olan eğitim programıdır. Eğitim programının hazırlanmasında özel eğitim öğretmeninin zorunlu tutulması haklı bir gerekçe ulabilir. Ama mutlaka uygulayıcı olmalarına gerek yoktur.
Benzer sorunlar fizyoterapi ve diğer bazı modüllerde de mevcut.
Dil ve Konuşma programıları bu alanda uygun ücretle çalışacak "zorunlu" meslek elemanı bulunamadığından zaten kadük olmuş haldedir. Şu anda, kendisi konuşma terapisti olan kişilerce açılmış kurumlar dışında diğer kurumların bu programları verme olanağı yok denecek kadar azdır. Bu programların zorunlu eğitimcilerinin aylık ücretleri 7-8.000TL'nin üstündedir. 50TL seans ücretiyle karşılanması mümkün değildir.
*************
Bunların dışında; damar tanımanın mevcut şekli pratiklikten uzak, yüksek masraflı ve eziyetlidir.
Yönetmelikte "damar tanıma" değil, biyometrik veri ile takip talep edilmektedir.
* Çok daha ucuz ve uygulaması kolay olan parmak izi vs. gibi sistemler kullanılabilir.
* Bu sistemlerin genel çerçevesi çizilerek firmalar arasında rekabete imkan sağlanabilir ve tek bir firmadan fahiş fiyatlı hizmet alınmasının önüne geçilebilir.
* Uygulanan sistem optimize edilerek başka bir veriye gerek duyulmadan parmak izini otomatik tanıma, önceden giriş yapılmasına gerek olmaksızın o anda gelen çocuğun ders programının girilebilmesi gibi esneklikler yapılabilir.
* El okumanın hem derse girerken, hem çıkarken yapılması paranoya seviyesinde bir güvenlik önlemidir. Bir kuruma kadar gelip elini okutan bir kişinin dersini almadan kaçıp gideceğini düşünmek son derece anlamsızdır.
* Ne kadar esnetilirse veya yumuşatılırsa yumuşatılsın, damar tanıma (veya diğer biyometrik sistemler) evrensel insan haklarına (hele ki çocuk haklarına) aykırıdır. İşi usulüne uydursak bile tek bir veli çıkıp "ben el izimi vermek istemiyorum" dediğinde bu hakkını kullabilmesi gerekir. Dolayısıyla el tarama veya benzer sistemler zorunlu değil, gönüllü olmalı, gerekirse bu sistemler için cezalandırma değil teşvik yolları kullanılmalıdır. (Örneğin cihaz ve VPN ücretlerinin MEB tarafından karşılanması gibi)
***********
Bu husular dışında, sizin dile getirmediğiniz ama genel olarak ele alınması gereken pek çok husus var. Örneğin grupların yaş aralığı ve modül uyumunun zorunlu tutulması, RAM raporlarında mevzuata rağmen velinin veya kurum öğretmeninin ne istediğinin hiç bir şekilde dikkate alınmaması vs. gibi..
Bu işlerin çözümü tek tek maddelerle oynayarak olmaz. Bütüncül bir yaklaşımla tüm ilgili mevzuat birlikte ele alınmalı ve ortak akılla (buna bürokratlar kadar STK'lar ve Eğitim kurumları, üniversiteler dahil olmalı) hazırlanmalıdır.
Mevcut mevzuatımızın temel çerçevesi "eğitim" değil "ödemeler" üzerine kurulmuştur. Yani bu mevzuatın revize edilmesinden ziyade tamamen baştan hazırlanması gerekiyor. RAM raporlarından başlayıp standartlar yönergesindeki anlamsız şartlara kadar her şey aynı uyum ve çerçeve içerisinde yapılandırılmalı.
***************
EK:
Sn gulumse'nin de belirttiği gibi, mevcuattan kaynaklanan sorunların neredeyse tamamı ilk yayınlanacak yönetmelik daha yayınlanmadan başlanarak defalarca, belki yüzlerce kez hem yazılı, hem sözlü olarak dile getirildi.
Bu dile getirilen sorun ve çözüm önerilerinin belki %1'inden azıyla ilgili göstermelik ve yüzeysel değişiklikler yapıldı. Mahkemelerce daha önce iptal edilmiş hususlar bile her yeni yönetmelikle yeniden gündeme geldi.
Şu andan sonra bir şeylerin değişebileceğini size düşündüren nedir?