Değerli arkadaşım,
Ben bu işi dün yapmaya başlamadım. Türkiye'nin ilk 10 açılan kurumundan birinin yöneticisiyim. 20 yıldan fazladır yapıyorum. Sadece Türkiye değil, yurtdışındaki, gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarında ciddi bir kısmını bilirim. Tüm bunlara rağmen diyorum ki, benim ne dediğimin önemi yok ama bu konulardaki kararlar ortak bir akılla, yani bu işi bilen insanların, akademisyenlerin, sektör temsilcilerinin vs. uzlaşısıyla alınsın.
Bunun neresine itiraz ettiğinizi anlamıyorum.
3 ayda bir gelen veya ayda 1 hafta gelen kişinin eğitim hizmetinden yararlanamayacağını iddia edemez, söyleyemezsiniz. Çünkü elinizde bununla ilgili bir veri yok. Peki ben size aksini gösterirsem siz bunu kabul edebilecek misiniz? Elbette böyle bir eğitimin ideal ve istenilen bir şey olduğunu iddia edecek değilim. Ben de velimin 3 ayda 1 yerine her ay düzenli gelmesini tercih ederim. Ama böyle gelmesi yapılan işin boşa olduğunu göstermez.
Sanıyorum siz bilgi sahibi değilsiniz ama Ev Destekli Eğitim dediğimiz uygulamalar mevcuttur. Bu eğitimlerde 1 hafta veya 10 gün içinde hem çocuğa eğitim verilir, hem de velinin eğitime aktif katılımı sağlanarak neler yapacağı öğretilir. Daha sonra bir sonraki eğitim dönemine kadar ailenin evde uygulayacağı eğitim programı hazırlanarak kendisine verilir. Sonraki gelişinde eğitim programının ne kadar başarılı olduğu, nerelerde esksik kaldığı tespit edilerek yeniden eğitim programı düzenlenir.
Bu sistemin başarısı sizin düşündüğünüz veya zannettiğinizden çok daha fazladır. Zaten yurtdışından veya uzak bir ilden gelen birisine "her hafta 2 derse geleceksin" diyemezsiniz.
************
Sizin tahmininizin aksine kurum sahipleri düzenli eğitimi tercih ederler. Benim verdiğim örnekler istisnadır. Küçük bir yüzdedir. Çoğu kurum eğitim programının son derece düzenli olmasını uygulanabirlik açısından tercih eder. MEB istediği için değil. Daha önce bahsettiğim gibi uzun periodlarla gelen çocukların yerleştirilmesi ve eğitiminin planlanması düzenli gelenlerden çok daha zordur.
***************
8 saat çoktur, azdır kısmında sadece varsayımda bulunuyorsunuz. Neye göre, kime göre az veya çoktur? Bana göre kimi çocuk için çok fazladır, kimisi için yetersizdir. Bizim hiç eğitime almayıp sadece takip ettiğimiz çocuklar bile oluyor. Sadece ailesine, öğretmenine yapılacak basit önerilerle halledilecek bir sorun için 8 saat çok fazladır. Ağır engelli bir down sendromu için 8 saat çok azdır. 20 saat bile azdır. Çünkü sadece Zihin Engelliler programı değil, Konuşma, Fizyoterapi vs. pek çok hizmetten yararlanması gerekir.
Kaldı ki, benim altını çizdiğim konu 8 saatin az olması veya çok olması değil, devletin ödediği miktarın 8 saate endekslenmiş olmasıdır. Bakın, devletin bireysel eğitim için kaç para ödediği belli. İsteyen veli bu paraya 20 seans eğitim veren kuruma gidebilir, isteyen 8 seans eğitim verene gidebilir. Ama şimdiki mevzuatla bu mümkün değil. A kurumu da, B kurumu da aynı fiyata aynı miktarda eğitimi vermek zorunda...
****************
Alan öğretmeni konusuna gelince... Siz bu alanı kimlerin kurduğunu düşünüyorsunuz? Özel Eğitim Öğretmenlerinin mi? Eğer öyleyse ciddi şekilde yanılıyorsunuz. Bu alanı fizyoterapistler, Çocuk Gelişimciler ve EPH (Eğitimde Psikolojik Hizmetler, yeni adıyla PDR) kurdu. Hatta Özel Eğitim Bölümlerini kuran ve öğretim üyeliklerini yapan kişiler de bu mesleklerdendir. Şimdi PDR'ciler doğru dürüst derse giremiyor, Çocuk Gelişimcilerin ne olduğu belli değil, fizyoterapistler de aynı işe hastanede 100, özel eğitimde 50TL alıyor. Özel Eğitim Öğretmenleri bu alana en son dahil olan meslek grubudur. 97-98 yıllarından sonra alanda çalışmaya başlamıştır. O dönemde de özel eğitim öğretmenleri tümüyle devletin özel alt sınıflarında çalışmak üzere yetiştirilmiştir. Özel Eğitim Merkezlerine yönelik eğitim almamıştır. Örneğin eski müfredat tamamen davranışçı yaklaşım üzerine kurulmuştur. Oyunla terapi vs. hiç yoktur. Küçük yaş çocukların/bebeklerin eğitimine yönelik altyapı yoktur.
Evet, Özel Eğitim Öğretmenleri bu alanın çok önemli unsurudur. Ama her çocuğun dersine uygulamacı olarak girmesi gerekmez. Bakın ABD'de dil sorunu için çocuğun değerlendirmesini ve programını Konuşma Pataloğu (uzman) yapar. Ama eğitimini 2 yıllık ön lisans mezunu Konuşma Terapisti verir. Yani program hazırlayan kişinin mutlaka uygulamacı olması da gerekmez. Kaldı ki, 2 saat zorunlu eğitimciyle ne yaptığımızı düşünüyorsunuz? Dostlar alışverişte görsün mü? Diğer eğitimciler fasülyeden ama ne yapalım işte 6 saate birilerini yazmamız gerekiyor diye mi derse giriyorlar.
Siz elbette, bunları "zorunlu personel bulma ve maaşları" konusundaki kaygılarımız nedeniyle yazdığımı düşünüyorsunuz. Bilesiniz ki benim kurumumun hiç bir zaman böyle bir sıkıntısı olmadı. İhtiyaçtan fazla zorunlu eğitimcimiz var. Ancak, bir çocuk gelişimcinin veya psikoloğun çok daha yararlı olacağını düşündüğümüz bir çocuğa zorla "zorunlu eğitimcinin" dayatılmasına anlam veremiyoruz. Zorunlu eğitimci bir yana "zorunsuz eğitimcilerin" yani resim, müzik, güzel sanatlar, beden eğitimi vs. hiç bir şekilde katkısının olmamasını nasıl yorumlayacaksınız? Sizce bu çocuklar bu aktivitelerden yarar sağlamaz mı?
*************
Bakın siz de kurumların gelirlerine giderlerine takılmışsınız. Önemli olan gelirler, giderler değil neyin uygun ve optimal olduğu.. Gelir, gider onun arkasından gelir. Eğer doğru olanla para kazanamayacaksak gerekirse bu işi yapmayız. Ama hem eğrisini yapmaya zorlanıp hem de zarar edeceksek bu eziyeti niye çekiyoruz. Yani pansiyon parası ödeyip Hilton şatafatı beklemenin anlamı yok diyorum.