Konuya kısa 3-5 cümle yazmakla yetinmek istemediğim için biraz ertelemiştim.
Şimdi ilk mesajdaki önerilere itiraz edecek kimse çıkacağını sanmıyorum. Makul ve mantıklı talepler.
2. mesaja gelince; Sevgili tartanc, şu ana kadar sürekli damar tanımaya hepimiz gibi itiraz ederken neden şimdi vazgeçtiğini anlamakta biraz güçlük çekiyorum.
Evet, damar tanıma iptal edilirse MEB bunun acısını çıkartmak için elinden geleni ardına koymayabilir. Bu bir olasılık. Çok açık konuşayım, benim baştan beri bu sisteme çeşitli etik nedenlerle karşı duruşum söz konusuydu. Ancak, pilot illerde yaşananları dinledikten sonra bu işin hiç bir şekilde olabilirliğinin düşünülemeyeceğine ikna oldum.
Öncelikle bu sistem öyle hiç de bas elini geç gibi basit bir şey değil. Süreci yaşamış kurumlardan bazı aklımda kalanlar:
- Çocuklarınızın ram el taramalarına güvenmeyin. Yarısı bozuk çıkıyor. Tekrar kayıt girilene kadar dersler kaynıyor.
- Eli okunamayan bir çocuğu Ram'a gönderiyorsunuz, oradan el kaydı siliniyor. Bakanlıktan silme onayı 10-15 günde geliyor, sonra yeniden el kaydı giriliyor.
- Cihaz elin okunduğu onayını veriyor ama o dersin işlenip işlenmediğini ertesi güne kadar bilemiyorsunuz. Ertesi gün bir şey yapma şansınız kalmıyor. Bu şekilde eli okutulduğu halde sisteme girilemeyen dersler oluyor.
- Cihazlar zırt-pırt bozuluyor. En az iki cihaz olmalı ki, biri bozulduğunda diğeriyle idare edilsin. Yoksa dersler yanıyor.
- Yapılamayan derslerle ilgili tutulan tutanaklara bakanlıktan gelen bir yanıt yok.
- İnternet bağlantınız koparsa Telekom'a gidip arızaya ilişkin tutanak almanız, sonra bunu ilçeye vermeniz gerekiyor. Yoksa dersler gidiyor.
- Devam sorunları olan, sık hastalanan, geç kalan vs. çocukları ayıklayıp kayıtlarını silmek durumunda kalan kurumlar var.
- Bir arkadaşımız, servis çocukları aldığında servis şöförünün kurumu arayıp gelen, gelmeyen çocukları bildirdiğini, böylelikle geç kalmadan Mebbis'deki iş planını düzeltmeye çalıştıklarından bahsetti. Yani bir elinizin, gözünüzün sürekli Mebbis'deki iş planında olması gerekiyor.
- Eğitimciler sabah veya akşam çıkarken elini okutmayı unutursa o saatlerdeki tüm dersler uçuyor.
- Yine bir arkadaşımız eğitimcilerinin ders arasında tuvalete gitme lüksleri bile kalmadığını ifade etti. Tüm ders giriş ve çıkışları çocuğa el okutmakla geçiyormuş.
- Kurum cirolarında %5-10 arası düşme olduğunu, üstelik bunun kurum kusurlarından kaynaklanmadığı, dersi olmasına rağmen gelmeyen çocuklar, eli okunmasına rağmen sisteme işlenmeyen derslerden kaynaklandığı söylendi. Yani pilot kurumlar kendilerince her türlü önlemi alıp insanüstü gayret göstermelerine rağmen kaçınılmaz olarak ciddi bir kayıpla karşı karşıyalar.
- Servis, esk personel, telefon, mazot vs. maliyetlerinin ve sistemin kendisi, VPN hattı vs. maliyetlerinin oluşturduğu zararı tartışmaya gerek yok.
Kabaca aklımda kalanlar bunlar ama eksiği vardır, fazlası yoktur!
Böyle bir sistem yönetmelikle falan nasıl düzelir? Kurgu baştan aşağı yanlış!!!
Daha önce de yazmıştım. Durumu tarif eden tek kelime kepazelik!
Bu şartlar altında bizi Allah kurtarsın demekten başka şansımız kalmıyor. Yerine ne gelirse gelsin bundan kötü olamaz ki... Açıkcası, bunu uygulamaktansa ben MEB'in kurum kapısına bir memur atamasını, o memurun her gelen çocuğun kaydını tutmasını tercih ederim.
******************
Kurslar konusuna gelince... Evet açılmalıydı belki... açılamıyor. Bu konuda anlaşılan ciddi bazı sıkıntılar var ve bu sıkıntılar hukuki bir durumdan kaynaklanıyor.
Kursların açılmasından daha kolayı, modül-zorunlu eğitimci ilişkilerinin esnekleştirilmesi olacaktır. Çok sayıda işsiz psikolog var. Kim haftada 20 saat çalıştırmak için işe alır? Kurumlarımızda 8-10 yıldır bu işi yapan meslek elemanları var. Bunların 160saatlik sertifika kadar değeri yok.
***************
Organizasyonların dar kadrolardan çıkıp genele yayılması için, genelin organizasyonlara dahil olması lazım. O da nasıl olacaksa artık! Adresler belli... isteyen istediği organizasyona dahil olur, veya kendisi 3-5 kişiyle başka bir organizasyon kurar. Organizasyonların bir araya gelmesi kişilerin gelmesinden daha kolaydır. Yeter ki insanlarda birlikte olma güdüsü mevcut olsun.
***************
Evet, sahaya inmek lazım. Ama 22 kişi oynayıp 40.000 kişinin seyrettiği bir maç ancak futbol maçı olabilir. Seyirciler maçı seyreder, cipslerini yer, sloganlarını bağırır, maç bitince evlerine dönerler. Maçın sonucunun ceremesini oyuncular çeker.
Eğer takım oyunu oynayacaksak, e, herkesin eşofmanları giyme zamanı geldi demektir.
Bence....