Bir oğlum var. 3. sınıf öğrencisi. Bu sene "sistemler" konusunu işlediler. Kendisine karışık gelen noktalarda da benimle paylaştı öğrendiklerini. Bu paylaşımların mühendislik eğitimi almış, 30 senesini bilişim "sistem"leri tasarımı ve gerçekleştirimi ile geçirmiş benim için çok ufuk açıcı olduğunu, üzerinde düşünmediğim, "a priori" doğru kabul etmiş olduğum pek çok noktada yeni bakışlar fırsatı sunduğunu utanarak itiraf etmeliyim.
Sistem tasarımcısı herhangi bir alana yaklaşırken söz konusu alanı girdilerini ve çıktılarını da içeren kapalı bir uzay olarak modeller. Bu modellerden birisi, hepimizin bildiği ve en sık kullandığımız bir örnek, muhasebe hesap planıdır. İşletmenin tüm hareketleri işletmenin içinde ya da dışında bulunan uğraklar itibari ile modellenir ve bir uğrak boşalırken bir diğeri dolar. Muhasebe de boşalandan dolana doğru bir mal, para, zaman, (kısaca değer) hareketlerinin kaydından ibaret basit ve etkin bir kontrol aygıtına dönüşür. Tüm uğraklar hesap planında modellenmiş oldukları için her hareket kaydı toplamı 0 (sıfır) olan bir etki üretir ve sistemin doğru çalışırlığının testi de toplamın sıfıra eşit olması ile yapılır.
Sistem tasarımcısının işindeki en temel zorluk, bu uğrakların tespitidir. Sorun alanının derinlemesine analizi, alan paydaşlarının iş yapış şekil ve koşullarının gözlenmesi, uzun mülakatlar, yazılı ve yazılı olmayan kuralların tespiti, sınır değerlerin, seçenek alanlarının belirlenmesi vb. pek çok aşamadan geçerek sistem tasarımı şekillenir. Ancak tasarımcıyı bekleyen bir diğer tehlike ve zorluk, rutin dışı olanın, istisnai, kazai olanın tasavvurudur. Belki hiç karşılaşılmamış, belki hiç karşılaşılmayacak olan istisnaların (exceptions) yönetimi bir sistemin sağlamlık ve güvenilirliğini sağlar. Eğer istisnaların tasavvur, tespit ve yönetiminde bir eksiklik olursa, sistem, çok kolayca işe yaramaz, güvenilemez hale gelir.
Çok uzun bir tarihe yaslanan "batılılaşma" serüvenimizin temelinde de, "sistem" arayışlarımıza bir cevap bulmak insiyakı yatar. Hukuktan, gıda güvenliğine, imalat süreçlerinden, eğitime her alanda kurmak zorunda olduğumuz "sistemleri" başkalarının başarılı deneyimlerinden örnek alarak halletmek fikri elbetteki mantıklı, akılcı bir fikirdir.
Ne var ki bir sistem tasarımı bir yönüyle tekil (eşsiz) bir diğer yönüyle de monolitiktir (tek parçalı). Bir sistemi, başka sistemlerin beğendiğiniz parçalarını eklemleyerek kuramazsınız. Karşınıza çözmeniz gerekecek devasa boyutlarda impedans (direnç) problemleri çıkar, sisteminiz baş edilemez bir karmaşaya dönüşür.
Yakın tarihimiz bize, sistem kurulumunda karşılaştığımız baş döndürücü başarısızlıkları anlatır. Kanun-i Esasi'den 24, 61, 82 anayasalarına, medreseden mektebe ve okula, bir alfabeden diğerine, osmanlıcadan uygurcaya ve günümüz türkçesine, "zillullahi fil alemden" otoriter başkanlığa ve çoğulcu parlementer rejime, "devrim" otomobilinden Anadol'a, Sinan'dan betonarme kulelere vb. vb. uzanan yolculuğumuz eklektik ve "mış gibi yapılmış" "sistemlerimizin" darbelerle, depremlerle, yangınlarla, "kaza"larla sınanan istisna yönetimi kırılganlıklarının acı hatıralarıyla doludur.
Sorunumuzun kısa vadeli, şu ya da bu iktidar, bakan, müdür, kapitalist grup vb. ile sınırlandırılamayacak kadar eski, köklü ve derinlerde olduğunu kavramadıkça, bu tür hatıraları biriktirmeye devam edeceğiz. Sisteme uymak yerine, sistemi delmeyi "uyanıklık", "akıllılık" sayan tutumlarımızı sürdürdükçe, "biz bize benzeriz" saçmalığına inanmaya devam ettikçe, başkalarının kabullerini "acaba bize zulüm olsun diye mi böyle kabul ediyorlar" paranoyasından çıkamadıkça, "dünya nereye giderse gitsin, bizim istikametimiz bellidir" megalomanisini sağaltamadıkça bu hatıralar bizim ömrümüzü de, bizden sonra geleceklerinkini de karatmaya devam edecek.
Örneğin "trafo patlaması" konusu! Bu türden iş yerlerinde hangi tür ve evsafta trafo kullanılacağı belli. Bunlar da görece pahalı sistemler. Eğer maliyeti azaltmak için bunları "imal" etmeye kalkar ve bu imalatı sınanmamış, güvenilirliği onaylanmamış yerlerde ve yöntemlerle yaparsanız, tüm diğer sistem parçalarınız mükemmel dahi olsalar sisteminiz çöker! Ve inanın böyle bir "system failure" maliyeti ile tüm memleketi almaktan kaçındığınız trafolarla donatabilirsiniz! Çünkü "siz size benzeseniz"de fizik kuralları bu evrenin her yerinde tekil ve aynıdır. Sizin özgünlüğünüz fiziğe sökmez..
Hep tekrarlanan ama bu vesile ile hatırlatmakta fayda gördüğüm bir aforizmaya başvuracağım; "Bir sorunla karşılaşıldığında akılsız kişi başkalarını suçlar, vasat akıllı kişi kendisini suçlar, akıllı kişi ise sorunu irdeleyip nedenselliğini kavramaya ve o nedenselliği oluşturan koşullardan kaçınmaya çalışır" !
Suçlamadan bir sonuç alamayacağımız aşikar, birbirimizi kıyamete kadar dövsek "başarılı bir sistem" kuruyor olmayacağız. Sorunlarımızı sakin bir akıl ve sabırla masaya yatırıp çözmeye çalışmaktan başka bir çaremiz yok. Üstelik bu bizim insan olma, yurttaş olma, anne, baba, komşu, akraba, arkadaş olma sorumluluğumuz.
Soma'da ortaya çıkan bu "sistem" cinayetinde ölenler boşuna ölmüş olmasın, onları yitirmiş bulunan çocuklar, eşler, anneler, babalar, kardeşler, arkadaşlar bu acıyı boşuna çekmiş olmasın. Artık "mış gibi" değil, olması gerektiği gibi, "kendimize göre" değil evrensel sistemler kuralım, yönetelim. Yeter artık ölümlerle sınandığımız, artık yaşayalım...
Herkese sabırlar ve direnme gücü dileğiyle,