Bu yazdıklarınız damar tanıma sorununu çözmez. Ayrıca damar tanıma biyometrik veri olduğu için kişinin "özel" bilgileridir ve hiç bir koşulda kişinin rızası olmadan kayıt altına alınamaz.
Damar tanımanın uygulanmasıyla ilgili benim aklıma gelen tek çözüm yolu, ders kayıtlarının ne şekilde tutulacağının kişilerin ve kurumların özgür iradesine bırakılmasıdır. Yani isteyen işine geldiği için parmak izi verir, isteyen imza atar, isteyen başka yolları kullanır. Bu kayıtlar da MEB'de değil, kurum bünyesinde gizlilik içinde saklanır.
Diğer taraftan, ister biyometrik, ister klasik kayıt tutulmasını imkansız hale getiren şey Eğitim Programları, Modüller ve bunlarla ilgili saat ve zorunlu eğitimci sınırlamalarıdır. Sanıyorum neredeyse her kurumda okul saatinde eğitime gelen çocuk vardır. Siz bu dersi verseniz bile, ister damar tanıma, ister bir tarafına GPS çipi takarak ispat etseniz bile parasını alabiliyor musunuz?
Zorunlu eğitimci 1 saat eksik ders verse, kalan 7 saati verdiğinize 10 şahit gösterseniz parasını alabiliyor musunuz?
Haftada 3 değil de 4 saat ders vermiş olsanız parasını alabiliyor musunuz?
Yani temelinden çatısına kadar tümüyle saçma sapan bir sistem var. Damar tanımanın pürüzlerini rötuşlayarak bunlar düzelmez. Düşünün ki; ne ders programı, ne zorunlu eğitimci, ne modül-grup uyumu, ne de başka sınırlamalar olmamasına rağmen, damar tanımanın sadece kimlik tespiti için kullanıldığı Hastaneler bile bu sisteme itiraz etti. Yoksa hastane ha adama kimlik sormuş, ha elini okutmuş... ne fark ediyor ki? Ameliyata girerken, çıkarken saat okutmuyorlar! Muayene 25 dakika değil de 10 dakika sürmüş diye parasını kesmiyorlar, her hasta mutlaka 2 kere dahiliyeye görünmezse diğer bölümlerin parası ödenmez demiyorlar.
Kısacası, zam vererek, ufak tefek düzeltmeler yaparak falan bu sistem uygulanabilir hale gelmez. Bakanlığın 3-4 uzmanını bazı kurumlara 1 ay yerleştirip yaşanan sıkıntıları bizzat yerinde görmesi, tespit ettirmesi lazım. Bizi dinlemiyorlar, belki kendi adamlarını dinlerler.