sivil toplumculuk/ örgütçülük ve bunun yönetimlerinde görev almak meslek değil hobidir. amacı almak değil vermektir. yani kendine çalışmak, kendi istikbalini düşünmek değildir. bizde ise her işte olduğu gibi insanlar bu tür yerleri kendini aklama ya da atlama tahtası olarak görürler. yüzde doksanı böyledir. bir çoğunun amacı kendi ilçesinde belediye meclis üyesi olmak (ne işe yarıyorsa), hatta tüm yetersizliğine, mesleksizliğine, özgeçmişsizliğine, başarı öyküsünün olmamasına rağmen vekil olabilmek, protokolde yer almak, yerel ve genel yöneticilere daha kolay ulaşabilmek, onlarla resim çektirip sosyal medyada paylaşmak vs vs vs... tam da aziz nesin'lik işler yani... bizde yerelinden, geneline tüm siyasiler söz ve vaadi sever. çünkü siyasetçinin işi budur, umut vermek, vaatte bulunmak. bugüne kadar o kadar çok şeye tanık oldum ki, bu sayede temkinli olmayı öğrendim kırkından sonra... diyeceğim o ki, resmi gazete yayımlanana kadar hiç bir şeye inanmayın, hiç bir şeye atlamayın... bu ülkede kararlar son dakikada asansörde bile değişir. sizler yüzde 10-15'lik pansuman zam derdine düşmüşken, ben şimdiden hazirandan itibaren yalnızca bizde ve birkaç kurumda oluşacak yüzde 25-30 yaz sezonu devamsızlığının derdindeyim. kurumların büyük çoğunluğunun böyle bir sıkıntısı olduğunu zannetmiyorum, çocuklar ve aileleri tatile, tarlaya, çaya, fındığa, pamuğa gitse bile...
son söz: sözü verenlerin gözlerinin içine baktınız mı?