ilk olarak;
iki dernek ayrı düşüncelere sahip olabilirler, ayrı yol ve yöntemlerle "kendi" hedeflerine ulaşmak isteyebilirler...
ben "birlikten güç doğar" tezine, yada "sinerji" meselesine her zaman olumluluk atfetmenin doğru olduğuna inanan biri değilim... bunun ile ilgili tarihimizde onlarca örnek var...
iki deneğin farklı anlayışa sahip olmasını, ve anlayışları çerçevesinde "yol haritaları" çıkarmasını doğru buluyorum...
çünkü onlarca nedenden dolayı asla anlaşıp bir çatı altında buluşamazlar, kaldı ki böyle buluşmaların; daha "olumsuz" sonuçları da olabilir... ki tarihimizde bunun da onlarca örneği var...
sayın barışltd nin dediği gibi biyometrik tanılama sistemi gelsin diye dernek kuracak insanlar bir dernek kurursa ne diyeceğiz...
"oda" olmak başka birşey dir, keşke bunun için mücadele edilebilsek ama bu uzun bir konu burada şimdilik tartışılması ne kadar doğru bilmiyorum... ama dernek kurmak basit birşeydir; 15-20 kişi pek tabi dernek kurabilir...
burada bakılması gereken derneklerin birleşmesi değildir...
önemli olan dernek yönetimlerinin ve üyelerinin; hangi ortak başlıklarda rahatsızlık duyduğudur... ve bu "rahatsızlıkların" nasıl giderileceğine dair ortak bir strateji benimseyebilecekleridir...
bence iki derneğinde yönetimlerinde, ama daha çok üyelerinde;
1-var olduğu şekilde biyometrik tanılama sistemine itiraz vardır... (ki zaten hukuki değildir).
2-personel ihtiyacının uzun vadede giderecek bir plan yokluğuna, aynı zamanda kısa vadede ilgili bakanlığın çözüm üretirken ayak diremesine itiraz vardır...
3-zorunlu seans sistemine itiraz vardır...
4-aylık iş planı ve telafisiz bir sisteme itiraz vardır...
5-onurumuza, kimliğimize, verdiğimiz emeğe ve hizmete; acımasızca saldırılara itiraz vardır...
0. madde daha başka nelere itiraz edildiğini zaten herkes bilmektedir...
çözüm iki derneğin ve son zamanlarda çok haklı olarak ortaya çıkan "inisiyatifin" aynı çatı altında birleşmesi değildir... çözümün: büyük çoğunluğun "ortaklaştığı" ve "itiraz" edilecek konularda; "ortak" bir mücadele hattının kurulması olduğunu düşünüyorum...
evet buna ayak direyen bazıı dernek yöneticileri olabilir, süreci anlamayan bir çok dernek üyesi ve üyesi olmayan arkadaşımız olabilir...
öncelikle süreçten tam olarak anlamayanlarıı bilgilendirmek hepimizin görevidir; bilmeyerek ayak direyenleri ikna etmek hepimizin görevidir; süreci anlayıp ta, bilerek ayak direyenleri buradan yada başka yerden "teşhir" etmek, açıkça bazı arkadaşlar kızabilir ama onlara "saldırmak", kendi adıma söylüyorum "meşru" birşeydir...
ikinci olarak...
biyometrik tanılama sisteminin hangi türü olursa olsun; yasal bir düzenlemeyle halledilecek birşey olmadığıdır; daha önce bu platformda "damar ın sonu geldi" başlığı altında yayınlanan danıştay 15. daire başkanlığının kararı iyi okunmalıdır...
ilgili karar ANAYASA'ya ve AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞME lerine atıfta bulunarak alınmıştır... dolayısı ile bir torba kanun maddesi ile çözülecek bir şey değildir bu mesele... tabi ki süreç belki biraz uzayacaktır... ancak bu sistem "kanun" çıksa da mutlaka iptal edilecektir...
bunun ile birlikte tek başlık "damar" meselesi olmadığından; mutlaka "ortaklaşılan" başlıklarda mücadele hattı kurulmalı, hiçbir konuda ortaklaşmak istemeyenlerde "15-20 kişilik derneklere mecbur" kılınmalıdır...
kolaylıklar dileğiyle...
********
bence bu dernekler tartışması; "dibi olmayan kuyu" gibi...
tartışmalar birçok açıdan (dernekler ile ilgili mevzuat yapısından, farklı düşünen insanların farklı çatı altında toplanmasından, konfederasyondan, odalaşmaya, mali kaynaklarından, kişisel planlamaya, siyaset ile ilgilerinden, yönetenler ile ilişkiye vb. vb.) içinde birçok sorun barındıran bir tartışma... tartışmalar olmasın demiyorum ama tartışmaların zemini konusunda biraz kafa karışıklığı olduğunu düşünüyorum...
ülkemizde öyle dernekler var ki; aynı 30 kişiden 5 denek oluşturup onu konfederasyona çeviren, ülkemizde öyle dernekler var ki binlerce kişiden oluşan, ülkemizde öyle dernekler var ki bürosu olmayan, ülkemizde öyle dernekler var ki milyonlarca lira yöneten, ülkemizde öyle dernekler var ki sırf çıkar amaçlı kurulmuş, ülkemizde öyle dernekler var ki bir çok sporun özelikle de futbol un yönetimini var eden, ülkemizde öyle dernekler var ki bu ülkede hiç yetişmeyen bitki çeşidinden hayvan çeşidine koruyan, ülkemizde öyle dernekler var ki israilden Suudi Arabistana dostluk veya düşmanlık üreten...
"dernek" tartışmasının doğru zeminde yapıldığına inanmıyorum... yanlış anlaşılmasın yukarıda bir kaç "dernek" örneği vermem; bizim alanımız dışında: Türkiye'de "dernek" yapılanmalarının zaten tartışmaya açık olmasıdır... Türkiye'de dernekler ve siyasi partiler mevzuatları içler acısıdır; bence bu büyük resme bakmak gerekir...
bizim alanımızda ki "dernek" tartışmalarına gelince; yasal ve/veya hukuki zemininden, toplumsal tabanına, programından, yönetim kurulu tercihine, olumlu yada olumsuz eleştiriye, yönetim kurulu içindeki iş bölümünden üyelerinin sorumluluğuna, mali yapısından tüzüğüne... bence bunları görmeden yapılan tartışmalar, kimse kusura bakmasın;karanlık dehlizlerde sonsuz tartışma demektir...
öncelikle anlayamadığım bazı şeyler var bu tartışmalar da;
özelikle dernekler ile hiç bir ilişkisi olmayan kişilerin, deneklere; sanki onların "tüm haklarını" araması zorunluluğu varmış gibi davranmasıdır... şunu demiyorum; dernekleri eleştirmek için illa ki üyesi olunmalıdır... elbette ki üye olmadan da dernekleri eleştirebilirsiniz ama derneklerin sizin tüm "haklarınızı" savunmak zorunda olduğuna inanmak, "fazla istemek" olur...
iki derneğinde üyesi olmayan biri olarak bazen bu eleştirilerin benzerlerini yapan biriyim ve haddimi aştığıma inandığım zamanlar olmuyor değil...
ancak fikrimi açık açık söyleyeceksem; meselenin kaç dernek olduğu ile hiçbir ilgisi yok...
bu sistemde, kurumların bu yapısında; bu derneklerin vereceğe mücadeleye saygı duyarak... ama derneklerinde bu sistemdeki yapısıyla: ister üyesi olsun, ister takipçisi olsun, ister "komşuda pişer bize de düşer" fikrinde olsun; bir çok talebe, isteğe, ihtiyaca cevap vereceğini sanmıyorum...
*******
bende hangi başlıkta yazacağımı şaşırdım
sayın tartanç sağolsun
mesele dönüp dönüp aynı başlıkta birleşiyor
mesele; DERNEKLER...
sayın barışltd yazmış bu konuda ama bende birkaç fikrimi ifade etmek isterim...
dernekler meselesi ile ilgili bir kaç gün önce bir şeyler ifade etmeye çalıştım, devamı gibi olsun...
ama öncelik ile büyük resim ile ilgili bir kaç ekleme yapmak zorundayım.
dünyanın en fazla sendikası olan ülkelerden biriyiz, ama en az sendika üyesi bulunan ülkelerden biriyiz...
dünyanın en fazla siyasi partisi olan ülkelerden biriyiz, ama en az siyasi partilere üye olan ülkelerden biriyiz (güncel durumda iktidar partisini bir yana bırakarak yazıyorum, çünkü ortalamayı "anlamadığım bir biçimde" artırıyor)...
ülkemizin temel sorunlarından biri örgütsüz olması yada birilerinin örgütlü olmaya bu kadar olumsuz bakması, yada örgütsüz olunmasının bu ülkede damarlarımıza kadar işletilmesidir... bunların onlarca nedeni var olabilir... ama gerçek şudur; örgütsüz bir toplumuz...
burada (bizim alanımız dışında) sorun örgütlenecek yapılarının azlığı değildir. sorun; haklı yada haksız nedenlerden dolayı "örgütsüz" oluşumuzdur...
bizim alanımıza gelirse; belki örgütlenecek yapı azlığı bir sorun olabilir... ancak ne olursa olsun, örgütlenme "isteksizliğimiz" en büyük sorundur...
bana kalırsa kısa vadeli bu sorun çözülemez... ancak orta veya uzun vade de günlük ihtiyaçlarımızı unutmadan; alanımızın "örgütlü" kılınması; en önemli "anahtar" yada "sorunları doğru aşma" yöntemidir...
bugün ki konjonktürde, derneklerin ne kadar devlet nezdinde "değeri" olduğu yada ne kadar "muhatap" alındığı bir kenara bırakılarak (ki buna rağmen harcanan emekler değerlidir), üye sayıları, üyelerinin aktif katılımı, üyelerinin aidiyet ilişkisini nasıl kurduğu ortadadır...
üye sayısı 500 ü geçmeyen, bu sayını yarısının aidat ödemediği, aidat ödeyenlerin yüzde 75 nin aktif çalışmalara katılmadığı "acayip" bir durumumuz var.(açıkçası dernek yönetimleri bu oranları daha iyi biliyorlardır ve açıklayabilirler, ben tarihsel ve güncel gözlemlere dayanarak bu sayı ve oranları verdim ve "iyimser" olduğuma inanıyorum)...
yani "örgütsüzlük" hiç üye olmadan da, üye olarak ta kendini gösterebilir... bunu da bir kenara bırakarak, yani "üyeliğin kendisini" sadece bir örgütlülük olarak görme durumunu da bir kenara bırakarak (çok derin ve tartışma yapılmaya muhtaç bir durum olmasına rağmen)...
ama temel mesele "örgütsüzlüktür"...
bu nedenle, zaten bir örgütlenme yaratmış "yapıların" tartışılmasından daha çok; tartışılması gereken "yeni örgütlülük biçimleri" nasıl yaratılması üzerine kurulmalıdır...
bana kalırsa; en az 1300 kurumun örgütsüz olmasındansa; 6-7 derneğin olması ve "alanın" büyük çoğunluğunun örgütlü olması daha değerlidir...
burada bırakayım...
ama ortaya bir soru da atayım; ülkemizin en büyük kentinin, en fazla nufusu olan kentini, en fazla ticaret yapan kentinin, en fazla turist çeken kentinin, en fazla milletvekilinin olduğu kentin, en fazla engellinin ve kurumunu olduğu kentinin vb. vb. neden "bir örgütsel yapı" çıkaramadığı; benim için büyük bir "sorudur"...