Hoş geldiniz, Ziyaretçi
Kullanııcı Adı: Şifre: Beni hatırla
Forum kuralları dahilinde bulunan her konuda yazışabilirsiniz.

BAŞLIK: Tek sorun buymuş...

Tek sorun buymuş... 18 Şub 2015 17:35 #33

  • barisltd
  • barisltd Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Platin Uye
  • Cats bite!
  • Gönderiler: 2509
  • Teşekkür Sayısı: 2514
  • Başarı: 10
tartanc yazan:
Yazmıştım bir kişi istifa bile etmeden gitti.(Devlete atanmış) Bize de uğraşmayın bir şey çıkmaz denilmekte.

tartanc, şimdi bunca yıldır çalışanlarla ilgili deneyimlerimden öğrendiğim şudur ki, gitmek isteyen birini ne yaparsan yap tutamazsın. Zaten biz de böyle durumlarda genellikle mümkün olan en kısa zamanda göndermeye çalışıyoruz.

Ancak burada niyet çok önemli... İşe başlarken "2 yıl çalışırım... no problem" diyen kişi önüne sözleşmeyi koyduğumda "hıı... şimdi ben devlete atama isteyemeyecek miyim?" diyorsa ben zaten onu işe almıyorum. Bunu kabul edip işe başlayan kişinin de hayatta başka planları olabilir. Bunun makul bir gerekçesi varsa ve zamanında gelip dile getirmişse el sıkışıp yolumuzu ayırıyoruz.

Ancak, fol yok, yumurta yokken sabah işe gelip "benim atamam çıktı, öğleden sonra yokum" diyen bir kişi için biz de hukuki yolları kullanıyoruz. Böyle yapan 3-4 kişinin atamalarına (MEB dışı) daha önce engel olduk.

Bu tür girişimlerden bir şey çıkar veya çıkmaz. Ama, genellikle işe başlatacak idare de sorunlu kişilerin derdiyle uğraşmak istemiyor. Bahis konusu kişiler de sorumluluklarını yerine getirmek zorunda kalıyor. Eğer "bir şey çıkmaz" diye boş verirseniz bu kötü bir örnek oluşturur. O zaman ne yaptığınız sözleşmenin, ne diğer şeylerin hiç bir anlamı kalmaz.

Eğitimci arkadaşların çoğu bu alana çok genç, okuldan mezun olur olmaz atılıyorlar. Onlara yol göstermek bizim de görevimiz. Ne acemiliklerini suistimal etmeliyiz, ne de sorumluluklarından kaçmalarına müsade etmeliyiz. Elbette işveren-çalışan ilişkileri belli bir nezaket ve karşılıklı anlayış içerisinde yürütülmelidir. Ne çalışanın, ne işverenin birbirini aldatmaya hakkı yoktur.

Ben, sektörle ilgili atıp tutan eğitimci arkadaşlara da hak vermiyorum. İşverenin 1 kurumu var... Çalışanın 2000 kurumu var. Birini beğenmiyorsa bir diğeri ile gidip görüşebilir. Beklentilerini, hedeflerini, vaatlerini açıkca ortaya koyabilir. Hem çalışma şartlarını gözü kapalı kabul edip, hem de bundan şikayet etmek olmaz. Sonuçta evlenmiyorsunuz; sadece bir iş akdi yapıyorsunuz. Taraflar bu akide uymayacaksa ya baştan hiç anlaşmayacaklar, ya da uymadıkları yerde birlikteliklerini sonlandıracaklar.

Aynı şey işverenler için de geçerlidir. Önünüze her gelenle çalışmanız, anlaşmanız gerekmiyor. Size uygun kişilerle, aynı kafada olan kişilerle çalışmalısınız. Örneğin kursa göndermek için işe adam almak bana hiç mantıklı gelmiyor. Huyunu suyunu bilmediğiniz kişiyi sertifikası olsa bile nasıl çalıştıracaksınız. Daha önce dediğim gibi ben kursa 12 yıllık çalışanımı gönderiyorum. Bu onun için bir ödüllendirme, benim için de bir kazançtır. Aramızda ne ücret, ne sertifika, ne de bağlılık tartışması olur.

Bu yaklaşımlarımız nedeniyle bizim çalışanlarımızın çalışma sürelerinin ortalaması 5 yılın üzerindedir. Siz eğitimcinine değer verir, onları da sorumluluk sahibi yaparsanız onlarda sizi yükseltmelerinin kendilerini de yükselteceğinin farkına varırlar. Önemli olan da budur zaten.
It is better to be hated for what you are than to be loved for what you are not.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
Şu kullanıcı(lar) Teşekkür etti: tartanc, etikgrup

Tek sorun buymuş... 18 Şub 2015 18:00 #34

  • barisltd
  • barisltd Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Platin Uye
  • Cats bite!
  • Gönderiler: 2509
  • Teşekkür Sayısı: 2514
  • Başarı: 10
elsoberano yazan:
Bu aileler benim eğitimimden memnun olsa dahi sizce bir destekte bulunabilirler mi?

Sn elsoberano,

Velileriniz parasal olmasa bile çok şey yapmaya muktedirdir. :) Yeter ki sorunlarınızı kurumun veya eğitimcinin sorunu gibi görmeyip kendi sorunları gibi görsünler.
It is better to be hated for what you are than to be loved for what you are not.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.

Tek sorun buymuş... 18 Şub 2015 18:22 #35

  • fahrettin75
  • fahrettin75 Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Platin Uye
  • Gönderiler: 527
  • Teşekkür Sayısı: 161
  • Başarı: -54
AliGalipDursen yazan:
elsoberano yazan:
Sayın telkin yazdıklarınız son derece doğru .Tabi bunlar bazı kurum sahiplerine garip geliyor ve böyle uygulamaların bi kaç kurum tarafından yapıldığını düşünüyor.Kaldı ki duyarlı ve bilinçli kurum sahiplerinin üye olduğunu düşündüğüm bu forumda bile bir çok üyenin böyle hesaplar için de olduğunu çok üzücü .Bilinçli ve eğitime önem verenlerin böyleyse gerisini düşünmeye bile gerek yok .okul öncesi öğretmeni arkadaşları bu zamana kadar zor duruma sokan yada gerekli değeri vermeyen özel eğitimciler, sertifikalı sınıf öğretmenleri değildi .Çalışana hak ettiği değeri verecek olan kurum sahipleridir .Her işin bir bedeli ve hak ettiği değer vardır .Siz çalışana hak ettiğini vermezseniz sonunda yine kaybeden siz olacaksınız .Çalışma şartlarından memnun olmayan öğretmenin performansı ister istemez ona göre olur .Sürekli yarınını düşünen ,kendini işine veremeyen öğretmenin - yönü kuruma daha büyük eksi olarak yansıyacaktır.Bu fırsatçılık dediğiniz kısır döngü çalışanlar ve kurum sahipleri orta yolu bulmadıkça devam edecektir.Bugün sertifika programlarıyla yön değiştirdi yarın atamalarla farklı yöne döner .

Sayın elsoberano,

Ücretlerle ilgili bir sıkıntı olduğu doğru. Sıkıntı en başta kurumlarda çalışan eğitimci personelin ücretlerinin 2009 - 2015 aralığında asgari ücretlerde yapılan artış kadar olsun artmaması, paranın satın alma gücündeki aşınmanın olsun ödenememesi. Bunun haklı, rasyonel, iler tutar bir tarafı tabii ki yok. Pozisyonlarımıza yaslanarak bir rasyonalizasyon çabasına girişilmesi konuyu çözümsüz bir çatışmaya evirmekten başka bir işe yaramaz.

Diploma cinsine göre ücret seviyelerinin farklılaştığı da doğru. Ancak bu durumun iradi olmaktan daha çok iş gücü piyasasının arz talep dengeleri ile açıklanabileceğini sanırım kabul edersiniz. Şimdi açılan kurslarla birlikte iş gücü piyasasının bileşenleri yer ve şekil değiştirirken bunun yeni piyasa dengeleri oluşturacağı da aşikar!

Ancak meseleyi taraflardan sadece birinin etikasına yaslayarak açıklamaya çalışırsak boş bir çabanın içine düşeriz. Okul öncesi öğretmenlerinin özel eğitimciler nezdinde gadre uğramış oldukları önermesi otomatik olarak onlardan %30 - 50 daha az ücretlendirilen psikologların da okul önceciler nezdinde gadre uğradıklarının önermesidir. Oysa ki ne o doğrudur, ne de öteki! Aynı işi yapan değişik meslek mensuplarına biribirilerinden farklı statü ve yetki atfının kaçınılmaz sonucu olarak bu türden abukluklar sirayet eder.

Hangi branştansınız bilmiyorum, ama eğer bu alanda çok farklı meslek yetkinliklerinin var olması gerektiğine inanıyorsanız tüm mesleklerden gelenlerin eşit statü ve haklarla alanda yer almaları gerektiğini de, ancak bu yolla diplomasına değil işine göre bir ücretlendirmenin mümkün olacağına da inanmanız gerekir. Tüm dünyada rehabilitasyon ekiplerinin en temel insan kaynağı psikologlardır. Ülkemiz de ise alandan sürgün edilmeleri için elden gelen her şey yapılmıştır, yapılmaktadır. Psikologların dünyaya koşut formlarda alanda yer alabildiklerinde şu bizim meşûm iş gücü piyasamız ne şekle girer, şu anda "normal" sayılan ücretler nasıl bir şekli alır?

Ben eğitimci değilim, ancak eğitimcilere hep çok yakın oldum, babam meslekte eğitici, idareci, bakanlık bürokratı olarak 36 sene çalıştı, eşim 25 yıllık eğitimci, kızım eğitimci. En azından bu yakınlıklarım nedeni ile hiç bir eğitimciyi kırmak da istemem, yalnız Fransız ansiklopedizminin kötü bir karikatürü olarak ülkemizde var edilmiş olan eğitimci şovenizmine de artık bir dur dememiz gerekmez mi? En azından 2015'te, 21. yüz yılda eğitim hayatımızın ürünlerine dönüp kendimizi değerlendirerek kendimize biçtiğimiz "kudsiyed" ve "uluvviyet"i tenzil etmeye başlamamız hayırlı olmaz mı?

Sınıfçının branşcıyı, fizikçinin bedenciyi, resimcinin müzikciyi, matematikçinin edebiyatçıyı, ahlakçının hiçbirini sevmediği bir iç rekabetin var olduğu bir mesleğin hangi branşında duranlar gerçekten de nesillerimizi ve geleceği "aydınlatıyor" olabilirler acaba? Ben bir mühendisim, MEB'in taşınamaz hale gelen yükü eşimi daha da ezmesin diye bu alana girdim, o zamandan bu yana da 7 yıldır sahiden ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Birbirlerini sevmeyen, birbirleri ve kurum sahibi hakkında bıdı-bıdı yapmaktan 2 satır yazı okumaya zaman ayıramayan, derslerden feragat edilerek yapılan kurum içi eğitimlerini "ben bildiğimi okurum, sen anlat bakalım" ile "gavurlar şöyle demiş, böyle yapmış beni ilgilendirmez, benden çok bilecek halleri yok!" mırıltılarıyla savuşturan, "ama" diye başlamayan bir tek cümle kuramayan bir dolu "eğitimci", bu kalabalığı idare etsin diye görevlendirilmiş, ancak en temel hukuk nosyonları ile dil bilgisinden dahi nasibi olmamış bir dolu "idareci", bir dolu mevzuat, mevzuatı izah eden bir dolu diğer mevzuat, biribirilerine mugayir ve muhalif bir dolu öteki mevzuat..... Bu kadar, anlayabildiğim bundan ibaret.

O yüzden bırakın sarhoşu yıkılana kadar gitsin!

Bir önceki yazımda yazdım, MEB gibi ücretlendirsek her ay sektöre 20.000.000 TL ek finansman sağlamak gerekli. Bunu velilerimizden talep edebiliriz. Sonuçta özel kurumlar bunlar. Peki siz eğitimci arkadaşlarım, velinizi böyle bir katkıya ikna edebilecek bir gayrette misiniz? Kaç öğrencinizin velisi siz çalışmaya devam edebilin diye bu fedakarlığa girişir? Hiç mi? O zaman devlet kurumlara ne kadar veriyorsa, siz de o ölçüde payınızı alırsınız. Kurumlar bodrum katında banknot basmadıkları sürece maalesef durum bundan ibarettir! Hiç kimse kendisinin etikasını ispatlamadan diğerlerininkine tasalluda kalkışmasın. Hz. İsa'nın diliyle "ilk taşı içinizdeki masum atsın!".

Yeter artık, yorulduk, bezdik, bıktık. Gelirlerimizin % 70'i personel giderlerine gidiyor, hala daha birileri "hakkının yendiğini" savlıyor. Hak yemeden yönetecek bir kişi iseniz yarın gelin kurumun tüm hisselerini bila-bedel size devredeyim de gününüzü görün!

Herkese selametler dileğiyle,

Ali galip bey özetlememiş, konuyu kapatmış. Teşekkür ederim, saygılarımla.
Su akar yolunu bulur..
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.

Tek sorun buymuş... 18 Şub 2015 19:20 #36

  • elsoberano
  • elsoberano Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Kıdemli Uye
  • Gönderiler: 60
  • Teşekkür Sayısı: 25
  • Başarı: 1
Sayın barış sizin son paragrafta soylediğiniz ve sayın tartanç ın da dediği gibi empati ve çalışana sahip çıkmaya bağlı sen çalışanına sahip çıkarsan çalışanda kurumunu o kadar benimser ve sahip çıkar .
Son Düzenleme: 18 Şub 2015 19:21 yazan elsoberano.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
Şu kullanıcı(lar) Teşekkür etti: tartanc

Tek sorun buymuş... 20 Şub 2015 16:11 #37

  • sevgiisigi
  • sevgiisigi Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Tecrubeli Uye
  • Gönderiler: 139
  • Teşekkür Sayısı: 48
  • Başarı: -1
Ortadaki tek başarı kavram olarak Engelli Bireye sağlanmış olan Devletin Okullarında ÖRGÜN eğitim ve biz Rehabilitasyon merkezlerince sağlanan DESTEK eğitimidir. Ancak uygulama ve işleyişe baktığınızda ister ÖRGÜN eğitimde olsun isterse DESTEK eğitiminde olsun sağlanan verim bu alana yapılan devlet yatırımının gerektirdiği seviyede hiç değildir.

Geçen 9 yıllık sürede çok daha ileri bir seviyeye gelmesi gereken Özel Eğitim maalesef yerinde saymaktadır. Bakanlık oluşturduğu MODEL ile Engelli Bireye hem kendi okullarında maliyetleri çok yüksek aynı zamanda verimsiz olan bir eğitim vermeye çalışıyor hem de yine bu modelle özel sektör olan biz REHABİLİTASYON merkezlerini verimli kullanabiliyor. Bırakın bizden yararlanmayı aksine bizi bu sorunun müsebbibi olarak görmektedir.

Şimdi oluşturduğu bu yapı ile sadece öğretmenleri değil başta Engelli Birey olarak tüm tarafları ele alalım ve durumu önce bir görelim.

1- Engelli birey: Devletin okullarında 2 şekilde hizmet alıyor. Ya yarım günlü ya da tam gün.

Zorlama şartlarla oluşturulmuş fiziki şart ve imkanları kıt altsınıflarda alan mezunu arkadaşların yine bu sıkıntılı imkanlarla verdiği eğitimi ne kadar aldığı tartışılan Engelli birey.

Öte taraftan biz Rehabilitasyon merkezlerinde aylık toplam 8 saatlik bir eğitim alıyor. Düne kadar yılda 3 hatta 5 kez kurum değişikliğine son düzenleme ile yılda 2 kez kurum değişikliğine maruz kaldığından öte taraftan aynı kurumda dahi olsa bu kez çok sık öğretmen değişikliğine maruz kalmaktan istikrarlı bir şekilde eğitim alamamaktadır. Eğitimin en önemli kuralı olan istikrar sağlanamadığından alınan eğitimin kalitesi dolayısı ile verimi düşük olmaktadır. Buna bir de alan mezunu öğretmenlerin olmayışını eklerseniz bu verimsizliğin ne boyutlara vardığını daha iyi anlayabiliriz.

2- Rehabilitasyon Merkezleri: Öyle kötü bir MODEL ile SİSTEM kurulmuş ki, Rehabilitasyon merkezlerini eğitimden başka her şeyi düşünmeye mecbur bırakıyor.

- Kayıtlı bireyin bir kurumdan ayrılması adeta pamuk ipliğine bağlanmış. Veli bu konu da tam yetkili. Hiç bir sorumluluğu yok. Sistem kurumları çocuk bulmak yada çocuk kaybetmemek için adeta bir birlerini yercesine rekabet etmeye zorluyor. Biz rehabilitasyon merkezlerinin birliktelik sağlamasının nedeni de budur.

- Birey başına ödenen ücrette sorumluluk tamamen Rehabilitasyon merkezlerine yıkılmış durumda. Ne bakanlığın ne de velini bir sorumluğu var.

- Rehabilitasyon merkezleri aradığı nitelikli personeli bulmakta büyük sıkıntılar yaşıyor. Kurumlar öğretmen lehine bu arz talep dengesi ile kaliteli bir eğitim veremiyor. Alan mezunlarının devlete atanması ile REHABİLİTASYON merkezleri adeta çıplak kalmıştır. Devletin kendi bünyesine dahil ettiği bu öğretmenleri de yeterince verimli kullanamamaktadır. Sertifika proğramları ile bizden hizmet vermemiz bekleniyor. Yakında beden eğitimi öğretmenlerine sertifika verilerek fizyoterapist yapılırsa şaşırmamak gerekir.

3- Öğretmenler: Biz kurumlar öğretmenlerimize devlet ile aynı olanakları sağlayamayız. Öğretmenlerin devlete geçme isteğini saygı ile karşılamak gerekir. Öğretmen arz ve talep dengesi kurumların aleyhine olduğu içinde kurumlar nitelikten çok adeta imza atacak öğretmen derdine düşüyorlar.

4- Bakanlığımız: Özel sektörü etkin verimli kullanamadı. Kendisine partneri gibi bakacağı özel sektörü adeta kendisine engel bir yapı haline getirdi. oysa bugün bu paralara bu çocuklara çok daha güzel eğitim verilebilirdi.

Yukarda yazdıklarıma her arkadaşım bir çok şey daha ilave edebilir, doğrudur da. Ancak sonuç değişmiyor.

Bakanlığımız ne kendi okullarında bireye layık olduğu eğitimi verebiliyor ne de bizim vermemize yardımcı oluyor. Bizler de bir birimizi sistem zorlaması neticesinde amiyane tabirle düşman gördüğümüzden tüm bu işleri düzeltesi gereken Bakanlığa çözüm öneremiyoruz. Yoksa menfaatleri her geçen gün geriye giden bir yapı hele bu özel sektör olduğunda buna nasıl razı olur?

Bu sistem ile Engelli Bireyin kendisine sağlanan özel eğitim hizmeti, karnı açıkmış bir insanın kahvaltı için gittiği restoranda 100 TL ye KURU EKMEK yemesinden başka bir şey değildir. Bu kuru ekmeği pişiren ve yediren başta Sayın Bakanlığımız olmak üzere hepimiziz. Avrupai bir projeyi Afrika seviyesinde yaptığımız için!

Sonuç olarak bu sistem yeni bir model ile tez elden yenilenmelidir. Bakanlığın biz kurumları sorun değil aksine ortak gördüğü, eğitime gelmeyen çocuğu kendisinin bulmak zorunda olmadığı aksine bizim bildirdiğimiz ve bu kapsamda çocuğun eğitimini güvence altına aldığı yeni bir sistem gerekir. Bu ister damar tanıma sistemi olsun ister olmasın hiç fark etmez sonuç verir. Sadece öğretmenler değil, başta Engelli birey olmak üzere hem Bakanlık hem biz kurumlar hem de öğretmenlerimiz olmak üzere herkesi memnun etmek mümkündür.

O halde gelin bir model tasarlayalım. Bir sistem herkesi memnun ediyorsa mutlaka uygulanır yada uygulattırılır.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
Sayfa oluşturma zamanı: 0.334 saniye
Sistem Kunena Forum