Hoş geldiniz, Ziyaretçi
Kullanııcı Adı: Şifre: Beni hatırla
Forum kuralları dahilinde bulunan her konuda yazışabilirsiniz.

BAŞLIK: Sayın Yetkili,

Sayın Yetkili, 04 Tem 2019 00:11 #17

  • türkiyem
  • türkiyem Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Platin Uye
  • Gönderiler: 813
  • Teşekkür Sayısı: 239
  • Başarı: 0
Arkadaşlar neden bizlere bu şekilde dayatmalarla bizi bitirmek istiyorlar neden bunu düşünüyoruz da kamera sistemi getirilsin diyoruz .. işini iyi yapan kurumların önü açıldı mı kesinlikle hayır , her gelen sistem bizden birşeyler götürmüyor mu ;?? İşini usulüne uygun yapıp kar eden kurum sayısı kaç merak ediyorum şu dönem .. bu şartlarda gitmez bu bir gerçek .. kusura bakmayın ama şuan emeklerimiz çalınıyor , işi bilmeyen kişilerin dayatmalarıyla rehabilitasyonların emekleri çalınıyor ... ve kamera sistemi değil bizim için çözüm olan çözüm hakkımızın verilmesi ve yeni kurumların açılmasının önüne geçilmesi ve RAM yada milli eğitim müdürlüklerinin birilerinin arkasında durup birilerine destek olmamasından geçer ... bunu da adalet anlayışı çözer..
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.

Sayın Yetkili, 04 Tem 2019 02:10 #18

  • sevgiisigi
  • sevgiisigi Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Tecrubeli Uye
  • Gönderiler: 139
  • Teşekkür Sayısı: 48
  • Başarı: -1
ENGELLİ ÇOCUKLARA REHABİLİTASYON MERKEZLERİNCE SAĞLANAN ÖZEL EĞİTİM HİZMETİNİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM

Hazırlayan Orhan Özsoy İletişim:0533 362 12 77 Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

İÇİNDEKİLER

SORUNUN TANIMI

GENEL OLARAK SİSTEMİN İŞLEYİŞİ

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ SORUNA YAKLAŞIMI

REHABİLİTASYON MERKEZLERİNİN SORUNA YAKLAŞIMI

ÇÖZÜM OLARAK BİREYE ÖZEL DESTEK EĞİTİM SİSTEMİ (BÖDES)

ÇÖZÜM SİSTEMİNİN PLANLAMA MANTIĞI
Ücretsiz Öğrenci Uygulamasının Kaldırılması

ÇÖZÜM SİSTEMİNİN İHTİYAÇ DUYDUĞU İMKANLAR
Eğitim Miktarının Arttırılması
Rehabilitasyon Merkezlerinin Özel Eğitim Rehabilitasyon ve Aile Danışmanlığı Merkezi olarak isimlendirilmesi
Servis Ücretinin Devlet Tarafından Karşılanması
Aile Danışmanlığı Hizmetinin Devlet Tarafından Karşılanması
1 Aylık Yaz Tatili Uygulaması

ÇÖZÜM SİSTEMİNDE TEDBİRLER

ÇÖZÜM SİSTEMİNDE DENETİM

SONUÇ

Bilindiği üzere, Engelli Çocuklarımıza sağlanan Eğitim ve Rehabilitasyon hizmeti 2006 yılında Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış ve bu tarihten itibaren Bakanlığa bağlı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerince sağlanmaktadır.

Ancak 2006 yılından günümüze kadar geçen zaman zarfında 2500 kurumlu, binlerce çalışanın olduğu ve yaklaşık 400,000 çocuğun eğitim aldığı, artık bir SEKTÖR haline gelmiş yapı Bakanlıkça bir çok yönetmelik değişikliğine gidilmesine rağmen Milli Eğitim Bakanlığı’nın Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinden, Rehabilitasyon Merkezlerinin de Milli Eğitim Bakanlığı’ndan memnun olmasını bir türlü sağlayamadığı gibi, Rehabilitasyon Merkezlerini Bakanlık için adeta mücadele edilmesi gereken kurumlar haline getirmiştir.

Son süreçte Bakanlık çocuğun aldığı eğitimin kalitesini bir tarafa bırakmış sadece Rehabilitasyon Merkezlerine gidip gitmediğini kontrol etmekten ibaret bir mücadele sürecine girmiştir. Bunun için önceleri Damar Tanıma Sistemi, son olarak da Rehabilitasyon Merkezlerine Kamera takılmasını mecburi hale getirmek suretiyle aslında bu sektörü ne kadar kötü yönettiğini ortaya koymuştur.

Bu Rapor, sektörün neden iyi yönetilemediğini, sorunun neden kaynaklandığını tespit etmek ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu işe ayırdığı ödenekle aslında Engelli Çocuklarımızın hem daha fazla hem de daha kaliteli eğitim alabilmelerinin mümkün olduğunu ortaya koymak üzere hazırlanmıştır.

SORUNUN TANIMI

Her şeyden önce, yapacağımız tanımla aynı olmamakla birlikte, genel olarak hem Milli Eğitim Bakanlığı, hem de Rehabilitasyon Merkezleri bir sorun olduğunu zaten ifade etmektedirler. Dahası, bir sorun olduğu Kamuoyunda da ifade edilmektedir.

Bakanlık sorunu “Rehabilitasyon Merkezleri Çocuk gelmediği halde ücret alıyorlar” şeklinde sektörsel bir sorun olarak tanımlarken, Rehabilitasyon Merkezleri de kendi tanımlarını, Bakanlığın yapmış olduğu bu tanımlamaya bir reaksiyon olarak“ İşletme giderlerimiz sabit. Çocuk gelse de gelmese de bu harcamalarımızda bir değişiklik yok. Kaldı ki, Bakanlık bizden bir de öğrenci başına öğretmen bulundurmamızı istediğinden, çocuk gelmediğinde gelir kaybına uğruyoruz” şeklinde yapmaktadırlar.

Bunlar doğru olmakla birlikte bir sebep değil ancak sebebin sonuçlarından sadece ikisidir. Ve bir sorun da ancak ortaya çıkan sonuçlarla değil onların sebepleriyle açıklanabilir. Bu nedenle yapılan her iki tanımlamayı da, sorunu değil sonucu tanımladıklarından, sorunun tanımı olarak değerlendiremeyiz. Aksi taktirde bu bizi yanıltıp, sorunla değil sonuçla uğraştırarak, çözümü bulmamızı engeller.

Oysa bu sorunlar Sektörün, PLANLAMA, İMKAN, TEDBİR ve DENETİM gibi esas unsurları doğru oluşturulmamış bir sistemle yönetilmesinden kaynaklanmaktadır.

Çünkü bu esas unsurlar eğitimin temel prensiplerini ve ülkemiz gerçeklerini göz önünde bulundurarak, hayatın doğal akışına ve özel sektör işletme mantığına uygun bir şekilde düzenlenmemiştir. Kaldı ki, birinin bir diğerini etkileme özelliği bulunduğundan, bu unsurların doğru bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla sorunu bir SİSTEM SORUNU şeklinde tanımlamamız gerekmektedir.

Bu sorunun genel sonuçlarını zincirleme olarak; Milli Eğitim Bakanlığı Rehabilitasyon Merkezlerini doğru bir şekilde kullanamamaktadır. Buna bağlı olarak Engelli Çocuklarımız, Devletin kendilerine bu Merkezlerce sağlamış olduğu özel eğitim ve Rehabilitasyon hizmetinden hem nitelik hem de nicelik olarak yeterli şekilde yararlanamıyorlar.

Sonuç olarak da kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir biçimde kullanılması mümkün olmamaktadır, şeklinde ortaya koymamız gerekir.
Ve sisteme bu hali ile Kamera zorunluluğu getirildikten sonra çocuğun almış olduğu yetersiz ve kalitesiz eğitim artık şeklen yapılan bir eğitim haline getirildiğinden, yukarıda ifade ettiğimiz genel sonuçlar, çocuğun eğitim alamamasına bağlı olarak Kamu kaynakları israf edilmektedir şeklinde, artık temel bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu tanımlamamızı Raporun hem diğer bölümlerinde ancak özellikle çözüm başlığında daha detaylı ortaya koyacağız.
Sonuç olarak, temel sorun bir Sistem Sorunu, temel sonuçta çocuğun şeklen almakta olduğu eğitime bağlı olarak kamu kaynaklarının artık israf edilmekte olduğudur. Gerek Bakanlığın, gerekse Derneğin göstermiş oldukları yaklaşım sorunun büyüklüğü ile orantılı değillerdir. Zaten en üzüntü verici olan şey de budur.

GENEL OLARAK SİSTEMİN İŞLEYİŞİ

Sistemin bu haliyle sahaya yansımalarına bakarsak sorunun nerede olduğunu, neden kaynaklandığını daha iyi tespit edebileceğimiz gibi, çözümün mümkün olup olmadığını ve varsa bu çözümün nasıl olabileceğini de ortaya koyabiliriz.

Sistemde engelli çocuklarımıza aylık belirlenmiş 8 saat Bireysel ve şayet önerilmiş ise 4 saatlik Gurup Eğitim hizmeti, her hangi bir sebepten ötürü almadığı ya da alamadığı eğitim için de telafi verilmesini istemektedir.

Teorik olarak bir sorun gözükmemekle birlikte pratikte durum böyle değildir.
Sistem her şeyden önce daha en başından bu çocuklarımızın Rehabilitasyon Merkezlerine ne şekilde ulaşacağını bile öngörememiştir. Öngörmüşse bile bu öngörü mantıken velinin çocuğu kendi imkânlarıyla Rehabilitasyon Merkezlerine götüreceği şeklinde olur. Oysa sahaya bakıldığında bu hizmetin Rehabilitasyon Merkezlerince sistemin bir öngörüsü olarak değil, Rehabilitasyon Merkezleri arasındaki rekabetten kaynaklı verildiği görülmektedir. Bakanlık eğer bu hizmeti Rehabilitasyon Merkezleri tarafından vereceğini öngörseydi bunu bir mevzuata da koyması beklenirdi.

Çocuklar yıllarca rehabilitasyon merkezlerinin sağladığı servis imkanıyla eğitim alırken, bu kurumlara maddi destek bir yana, Bakanlık; bu hizmete yasal bir çerçeve hazırlayarak, kurumların Trafik Polisleriyle, Trafik polislerinin de bu servis araçlarıyla cebelleşmesinin önüne geçilecek desteği bile verememiştir.
Bugün sahadan da anlaşılacağı üzere Rehabilitasyon Merkezlerinin sağladığı servis imkânı olmasa bu çocuklarımızın büyük bir bölümü kalitesi bir yana, eğitim bile alamayacaktı.

Sonuç olarak sistem daha en başından çocuğun eğitim almak için en temel ihtiyacı olan ULAŞIM imkânının ne şekilde sağlanacağını dahi doğru öngörememiştir.
Sistem daha öncede belirtildiği gibi sadece ulaşım değil, aynı zamanda bu çocuklara Rehabilitasyon Merkezlerinde alacağı eğitim için gerekli olan ZAMAN ihtiyacını da ön görememiştir. Sanki Türkiye
coğrafi olarak küçük, coğrafya ve iklim koşulları ülkenin her yerinde aynıymış gibi, sistem batıda ve büyük şehirlerde trafik sorununu, kırsal bölgelerde de mesafe ve iklim koşullarını göz ardı etmiştir. Özellikle örgün eğitime giden çocuklar için eğitim almak çok daha zor hale gelmektedir. Kaldı ki burada haftalık 1 yada 2 saatlik seanslardan bahsediyoruz.

Çocuk örgün eğitime de devam ediyorsa ya sabahtan öğlene kadar ya da öğlenden akşama kadar olan bir zaman diliminde Rehabilitasyon Merkezine gidebilmektedir. Bu biraz mesaisi biten bir çalışanın mesaiden çıkıp bir başka iş yerinde mesaiye gitmesinden başka bir şey değil. Çocuk ya okuldan önce yada okuldan sonra iş üstüne iş misali eğitim üstüne eğitim almaya zorlanmaktadır. Buna trafik, mesafe ve iklim koşullarını da eklersek, çocuğun 1 yada 2 saatlik seans hizmeti almak için ne sorunlar yaşadığını daha iyi anlayabiliriz.

Hele bir de Bakanlığın tam gün uygulaması devreye girince çocuğun Rehabilitasyon hizmetine sağlıklı erişimi büsbütün zorlaşmıştır. Bu nedenle, Rehabilitasyon Merkezleri şimdilerde hem normal seansları hem de telafi eğitimlerini verebilmek için cumartesi ve Pazar günlerinde eğitim vermeye başlamıştır.
İfade etmeye çalıştığım ZAMAN ve ULAŞIM sorunu çocuğun düzenli ve istikrarlı bir şekilde eğitim almasına da engel teşkil etmektedir. Dolayısıyla sistem DÜZEN ve İSTİKRARDAN da yoksundur.

Engelli çocuklarımız için geçerli olan tüm bu sorunlar aynı zamanda Rehabilitasyon Merkezleri için de aynen geçerlidir. Çünkü nasıl ki çocuk eğitim alırken bu sorunları yaşıyorsa, Rehabilitasyon Merkezleri de eğitim vermek için aynı sorunları yaşamaktadırlar.

Rehabilitasyon Merkezi önce servis hizmeti verecek. Bunu yaparken de, çocuğun adresini, okula gidiyorsa sabahçı mı, öğlenci mi hatta dahası tam gün eğitim alıp almadığını, büyük şehirlerde trafik sorununu, kırsal bölgelerde ise mesafe ve iklim koşullarını, son olarak da eğitim raporunda belirtilen ilgili eğitimcinin haftalık ders programının müsati olup olmadığını dikkate alarak planlayacak. Ve tüm bu işlemler çocuk gelmediğinde telafi eğitimi için tekrar planlamak zorundadır. Görüleceği üzere sistem hem çocuklar hem de Rehabilitasyon Merkezleri için geçerli olan bu sorunları öngörememiştir.

Çocuğun düzenli ve istikrarlı bir eğitim almasının önündeki bir diğer engel de sistemin kendisine her hangi bir sorumluluk verilmeksizin veliyi her şart ve koşulda doğru ve isabetli karar alabilen dolayısıyla tam ve tek yetkili, diğer taraftan Rehabilitasyon Merkezlerini ise yetkiden yoksun sadece sorumlu kabul etmesidir. Kaldı ki burada, verilen eğitimin ücretini velinin değil Devletin ödediğinden bahsetmekteyiz.

Madem veli her şart ve koşulda doğru ve isabetli karar alabiliyordu da neden Devlet 12 yıllık kesintisiz eğitimi yasal bir mevzuatla garanti altına alarak zorunlu hale getirmiştir diye sormak gerekir. Velinin her şart ve koşulda doğru karar alabilmesi her veli için geçerli değildir. Kaldı ki bazı velilerde kalıtsal olduğu için mental rahatsızlıkların olduğu da ayrıca ortadadır.

Tüm bunlar hesaba katılmadan çocuğun bir Rehabilitasyon Merkezinden kaydının silinmesi hiçbir sınırlama getirilmeksizin velinin inisiyatifine bırakılmıştır. Daha birkaç yıl öncesine kadar velinin yıl 12 ay ise, yılda 12 kez kurum değiştirmesi bile en azından teknik olarak mümkündü.

Sistemin bu arızi yönü sonunda Bakanlığı çocuğun velisi tarafından kurum değiştirmesine bir sınırlama getirmeye mecbur bırakmıştır. Ancak bakanlığın bu kararı sahadan o kadar kopuktu ki, çocuğun velisi tarafından kurum değiştirmesini 1 Takvim Yılı içinde en fazla 2 kurum değişikliğine olanak verecek
şekilde sınırlamış fakat çocukların rapor başlangıç ve bitiş tarihleri 1 Ocak-31 Aralık tarihleri arasında standart bir şekilde olmadığı için 1 takvim yılı içinde çocuğun velisi tarafından 4 kez kurum değiştirebileceğini dahi öngörüp çocuğu koruyamamıştır.

Sistemdeki bu öngörüsüzlük zaman ve ulaşım imkânlarındaki öngörüsüzlüklerle birleşerek çocuğun mobilize bir hale gelerek onun en ihtiyaç duyduğu düzen ve istikrarlı bir eğitime kavuşmasına engel olmuştur. Kaliteli bir eğitimin olmazsa olmaz en temel koşulu düzen ve istikrardır. Bunun için de bir çocuğun belli bir kurumda, belli zamanlarda ve belli bir eğitimciyle bir araya gelmesi gerekir ki düzen ve istikrardan bahsedilebilsin.

Daha öncede ifade edildiği gibi sistem, eğitimin temel ilkelerine, hayatın akışına, özel sektör işletme mantığına ve ülkemiz gerçeklerine muhalefet etmektedir.
Bu sorunlara bir de Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı değişik Genel Müdürlük birimlerinin Rehabilitasyon Merkezlerini ve bu merkezlerde eğitim almakta olan engelli çocuklarımızı dikkate almayarak, onları olumsuz etkileyecek uygulamalarda bulunması zaten sorunlu olan sistemi büsbütün içinden çıkılmaz hale getirmiştir.

Örneğin örgün eğitimde tamgün uygulaması, çocuğa eğitim almak, Rehabilitasyon Merkezlerine de eğitim vermek için gerekli zaman imkanını ellerinden almıştır.
Örneğin Rehabilitasyon Merkezlerinde görev yapmakta olan alan mezunlarının atamalarının yapılması bu kurumları, dolayısıyla da engelli çocuklarımızı olumsuz etkilemiştir.

Son olarak, bir genelge ile Rehabilitasyon Merkezlerinde çalışan örneğin psikolog gibi uzmanların imza yetkilerinin alınarak hem bu çalışanları hem de onları İş Kanunu çerçevesinde istihdam eden Rehabilitasyon Merkezlerini zor durumda bırakmıştır.

Bu yapısal ya da kurgusal özellikleriyle ortaya koyduğumuz yapı, Engelli Çocuklarımızı adeta Hamiline yazılı bir “ÇEK” gibi mobilize hale getirmek suretiyle Rehabilitasyon Merkezlerini “Tüccarlığa” zorlayan ve sürdürülmesi imkânsız, kendisi engelli olan sistemden kaynaklanmaktadır.

SORUNUN GELİŞİM SÜRECİ

İçinde sadece kendisine verilecek eğitim ücretinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ödenecek olmasından başka; bu çocukların gerek ulaşım, gerek zaman ve gerekse korunup kollanmalarına yönelik ihtiyaçlarının ve nihayet onların ileride nicelik ve nitelik olarak daha iyi eğitim almalarını sağlayacak vizyondan yoksun, hiçbir öngörüsü pratikte tutmayan bu sistemin 2006 yılında uygulamaya başlanmasıyla birlikte Engelli Çocuklarımız Rehabilitasyon Merkezleri marifetiyle sisteme dâhil edilmeye başlandı.

Çocuklar sisteme dâhil olmaya başladıkça, sistemden kaynaklanan sorunlar da hızlı bir şekilde kendini göstermeye başladı. Açılan her yeni kurum sektörde var olan tüm Rehabilitasyon Merkezlerini örneğine tam rekabet koşullarının bulunduğu sektörlerde bile az rastlanan ve eğitimin ruhu ile hiç bağdaşmayacak ölçüde amansız bir rekabet ile karşı karşıya bıraktı.

İlk bakışta rekabetin nasıl bir zararı olur diye düşünülebilir. Hatta bunun verilecek eğitimin kalitesine olumlu katkı sağlayacağı bile beklenebilir. Ancak rekabetten kaynaklı kalite beklentisi ancak bir çok satıcının ve farklı fiyatların söz konusu olduğu ortamda geçerlidir. Oysa burada verilecek eğitimin tek alıcısı veli adına devlettir ve ücret de standarttır.

Sisteme ilk kez kayıt edilecek çocuk sayısı geçen her gün azalırken buna karşılık yeni açılan Rehabilitasyon Merkezlerinin açılma sayısında aynı azalma meydana gelmiyordu. Çünkü rekabet getirmesi beklendiğinden olacak, Sistem, ne çocuğun kurum değiştirmesine ne de açılacak kurum sayısına bir sınırlama getirilmeyerek kontrolsüz büyümenin ve haksız rekabetin önüne geçecek fren mekanizmalarından yoksun tasarlanmıştı.

Yapı bu haliyle Rehabilitasyon Merkezlerine sınırsız sayıda açılma, veliye de hiçbir sorumluluk getirmeksizin sınırsız sayıda kurum değiştirebilme imkanı sunarak, çocuğun sektörde hızla mobilize olmasına neden oldu. Bu, aslında ödemeye temel teşkil eden Rehberlik ve Araştırma Raporlarını adeta hamiline yazılmış “çek” haline getirmekten başka bir şey değildi. Bu da kaçınılmaz olarak sektörü haksız rekabet koşullarıyla karşı karşıya bırakarak Rehabilitasyon Merkezlerinin hizmet kalitesini olumsuz etkilemiştir.

Normal piyasa koşullarına tabi bir sektör, ya fiyat ya da kalite yönünden, gelirin de garanti olmamasından hareketle sınırsız sayıda işletmeye sınırsız zaman varlık imkânı vermez. Oysa Özel Eğitim sektöründe tam tersi bir durum söz konusudur ve gelir de garantidir. Çocuğun çok sık bir şekilde kurum değiştirmesi kurumların çok hızlı ve çok sayıda açılmasına ya da tersinden bakılacak olursa kurumların çok hızlı ve çok sayıda açılması da çocuğun çok sık kurum değiştirmesine zemin hazırlıyordu diyebiliriz.

Bir çocuğun yılda 4 kurum değiştirdiğini düşündüğümüzde, teorik olarak aslında sistemin 4 ayrı kuruma 1 çocuk üzerinden varlıklarını sürdürebilme imkânı sağladığını görürüz. Haksız rekabetin kapıları ardına kadar açık olduğu için ilk başlarda servis hizmeti vermek suretiyle başlayan Rehabilitasyon Merkezleri arasındaki rekabet, yerini zamanla veliye Sağlık Kurulu Raporunu alınmasında yardım, kömür, erzak ve nakit yardımı vaatleri ile pis bir rekabete bıraktı.

Sektöre dahil olan her yeni Rehabilitasyon Merkezi gerek kayıt edilmesi gereken çocuk ve gerekse eğitim verecek uzman sayısı bakımından arz talep dengesini Rehabilitasyon Merkezlerinin, dolayısıyla da eğitim kalitesinin aleyhine bozuyordu.

Bu kötü rekabet koşulları bir taraftan art niyetli yatırımcıya tüccarlık yaparak çocuk sayısını arttırma imkânı sağlarken diğer taraftan kayıtlı çocuk sayısında azalmaya neden olduğu en azından varlığını sürdürmek için iyi niyetli yatırımcıya da kendisine uymayı dayatıyordu.

Birçok zahmet çekerek eğitim vermeye çalıştığı çocuğun bir başka kurum tarafından bu haksız rekabet koşulları kullanılarak kendisinden kopartılan Rehabilitasyon Merkezi hem bir şey yapamıyor hem de derdini kimseye anlatamadığı gibi üstüne üslük artık kamuoyunda oluşmaya başlamakta olan kötü imajın içine sokulmaktan da kurtulamıyordu.

Aynı rekabet kurumlar arasında öğretmen konusunda da yaşanıyordu. Sektör büyüdükçe hem çocuk kayıt etmek hem de gerekli öğretmen kadrosunu sağlamak için Rehabilitasyon Merkezlerini karşı karşıya getirirken, beliren öğretmen ihtiyacını karşılaması için de Milli Eğitim Bakanlığı’ndan talepte bulunmaya zorluyor, kurumlarla öğretmenleri, öğretmenlerle de kurumları karşı karşıya getiriyordu. Zira öğretmen arz ve talebi hızlı bir şekilde açılan Rehabilitasyon Merkezlerinin aleyhine gelişiyordu.

Kötü rekabet koşulları Rehabilitasyon Merkezlerini çocuğa vereceği eğitime odaklanmaktan çok, bir birleri ile mücadeleye zorluyordu.
Bu rekabet koşullarında çocuğun hak ettiği bir şekilde eğitim alması beklenemez. Zaten sistem bu yapısıyla kaçınılmaz olarak başta Rehabilitasyon Merkezlerinin bir birlerinden sonra Rehabilitasyon Merkezlerinin hem veliden hem de Bakanlıktan, Bakanlığın da Rehabilitasyon Merkezlerinden şikayet duyduğu bir sonuç meydana getirdi.

Tüm tarafların bir birlerinden şikayet duyması, tarafların haklılığı ya da haksızlığı, iyi ya da kötü niyet ile değil sistemin kusurları ile ancak izah edilebilir. Kaldı ki, asıl mağdur olan burada engelli çocuklarımızdır. Sistem beklentilere cevap verecek özelliklerden yoksun olduğu için tüm bu sonuçları doğurmuştu.
Sistem beklentilere uygun olsaydı tüm taraflar açısından bakarak sırasıyla; Önce çocuğa ihtiyaç zaman imkanını, ulaşım imkanını, onun mağdur edilmesine olanak vermeyecek şekilde en ince detayına kadar planlardı.

Beklentilere uygun bir sistemde Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir partneri olarak Rehabilitasyon Merkezlerinin özel sektöre uygun olacak şekilde işlerini layığı ile yapıp, çocuğa hak ettiği eğitimi vermenin gururu ve buna bağlı olarak kazanç sağlamanın haklı mutluluğunu yaşaması söz konusu olurdu. Oysa sistem bu gün Rehabilitasyon Merkezlerinin Kamuoyu nezdindeki itibarının tamamen yok olmasına neden olmuştur.

Eğitimin yürütülmesini sınırsız sayıda açılmasına imkan verdiği Rehabilitasyon Merkezleri ile, çocuğun bir kurumdan diğer bir kuruma üstelik yıl içinde dilediği kadar kayıt yapmasına her şart ve koşulda doğru karar alacağı varsaydığı velinin yürütmesine bırakan, bu suretle Rehberlik ve Araştırma Raporunu adeta “hamiline yazılı çek” haline getirip tüccar zihniyete imkan verip tam tersine iyi niyetli yatırımcıya da bu haksız rekabet koşullarını dayatan sistemin Milli Eğitim Bakanlığı ile Rehabilitasyon Merkezlerini bir paydaş haline getirerek engelli çocuklarımıza hak ettikleri eğitimi layıkı ile vermesini bekleyemeyiz.

Çünkü sistem Rehabilitasyon Merkezlerine gerekli eğitimi sağlıklı bir şekilde vermeleri için ihtiyaç duydukları alt yapıyı ve haksız rekabete engel olacak tedbirleri barındırmıyor. Bu sebeple ne Milli Eğitim Bakanlığı’nın Rehabilitasyon Merkezlerine güveni, ne de Rehabilitasyon Merkezlerinin bu işi Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılabileceklerine dair inançları kalmamıştır.

Başta, ayda sadece 8 saat Bireysel ve şayet önerilmiş ise 4 saat Gurup eğitimini almak için türlü sıkıntılar çeken engelli çocuklarımızın hak ettikleri kalitedeki eğitimi alabilmesi, Rehabilitasyon Merkezlerinin işlerini layığı ile yapıp itibar kazanmaları ve nihayet Milli Eğitim Bakanlığı’nın kamu kaynaklarını verimli bir şekilde kullanarak sektörü gerektiği gibi yönetebilmesi, kendisi engelli olan bu sistemle mümkün değildir.

Bu sistem ile bu güne kadar ne kadar başarı sağlanabildi sorusuna bilimsel olarak verilebilecek yanıt, sisteme rağmen veli ne kadar bilinçliyse ve Rehabilitasyon Merkezi de ne kadar iyi niyetliyse o kadar sağlanabildi şeklinde olabilir.

Özetle, sistem Milli Eğitim Bakanlığı’nın Rehabilitasyon Merkezlerini doğru bir şekilde kullanarak bu çocuklara hak ettikleri kalitede bir eğitim verilmesini sağlayamamaktadır.

MiLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI’NIN SORUNA YAKLAŞIMI

2006 yılından günümüze kadar bir çok Bakan ve Genel Müdür değiştiği halde, elinde tüm imkanlar bulunan Milli Eğitim Bakanlığı sorunun tam olarak ne olduğunu ve nasıl çözüm sağlanabileceğini belirten bir durum raporu hazırlatıp sorunu somut bir şekilde çözmek yerine mevcut sistemin yaptığı etkiye tepki vermekten ibaret uygulamalar ile yetinip, sorunun bir sistem sorunu olduğunu görememiştir. Meseleyi çözmek yerine onun ortaya çıkardığı sorunları çözmeye çalışmakla yetinmiştir.

Örneğin Mebbis Sisteminin ihyası doğru olmakla birlikte böyle hayata geçti. Kurumların ve Çocukların bir sistem ile kayıt altına alınmasını sağlayan Mebbis Sistemi sahadan gelen yolsuzluk ve usulsüzlük haberleri üzerine üstüne üslük ancak 2008 yılında bu şekilde olmuştur.

Diğer bir örnek, Standartlar Yönergesinde değişiklik yapılarak kurum açılışlarının adeta imkansız hale getirilmesi ve son olarak bir çocuğun kurum değiştirmesini 1 takvim yılı içinde en fazla 2 kez yapılabilecek şekilde sınırlayan mevzuat değişiklikleri doğru olmakla birlikte yine sahadan yansıyan sorunlara yine aynı şekilde tepki olarak alınmıştır.

Bu tedbirlerin hiç birisinin özünde engelli çocuklarımız yoktur. Bakanlık tüm enerjisini adeta nasıl yaparım da bu Rehabilitasyon Merkezlerini kontrol altına alabilirim şeklindeki uygulamalarla tüketiyordu. Eğer, uygulamaların özünde denetimi değil çocuğu esas alsaydı sisteme bu hali ile Kamera zorunluluğu getirmenin yanlış olacağını görürdü.

Özetle, sorun Rehabilitasyon Merkezlerinden değil, kendisi engelli olan sistemden kaynaklanmaktadır. Doğal mantık, eğer sorun Rehabilitasyon Merkezlerinden kaynaklanıyorsa ya sistemin değiştirilmesini, olmuyorsa da Rehabilitasyon Merkezlerinin kapatılmasını önerir.

REHABİLİTASYON MERKEZLERİNİN SORUNA YAKLAŞIMI

Dernek kurup örgütlenen Rehabilitasyon Merkezleri de tıpkı Milli Eğitim Bakanlığı gibi 2006 yılından bu yana birçok Başkan ve Yönetim Kurulları gelip geçmesine rağmen sorunun çözümüne bir katkı sağlayamadılar.

Haksız rekabete imkân vererek Rehabilitasyon merkezlerini eğitime odaklanmaktan çok bir birleriyle adeta savaşırcasına mücadele etmeye sevk eden sistem, sorunun çözümüne katkı sağlayacak vizyona sahip bir dernek faaliyetinin ortaya konmasına da engel olmuştur.

Dahası Vizyon bir yana, Dernek her uygulamalarına önce olumsuz tepki verip sonra uyum göstermeye çalışıp tutarsızlık sergileyerek, sorunun çözümüne ikna etmek yerine tam aksine Bakanlığı kendileri ile mücadele etmeye adeta kendileri teşvik etmişlerdir. Kaldı ki, gerek Damar Tanıma gerekse Kamera sistemi çok uzun zamandan beri bilinmektedir.

Bu sistemde uygulandığında zaten güç bela eğitim almakta olan çocuğun eğitim almasına büsbütün engel olan Kamera kararı doğru olmamakla birlikte Bakanlık tarafından böyle alınmak zorunda kalmıştır. Kaldı ki, sorunun çözümünü ortaya koyduğumuzda kamera uygulamasının çocuğa bu kez fayda getireceği görülecektir.

Bakanlık, Rehabilitasyon Merkezlerini sorunun bir sonucu değil sebebi olarak görürken, Rehabilitasyon Merkezleri de reaksiyon göstermekten öteye gitmeyerek Bakanlığı yapmış olduğu bu yanlış değerlendirmeyle baş başa bırakmıştır.

Şayet aksi olsaydı, Bakanlık Rehabilitasyon Merkezlerinden kaynaklanan sorunları bir sebep değil sonuç olarak değerlendirseydi, doğal olarak sorunun sebebini de doğru tespit etmiş ve sorunu çözmüş olacaktı.

Diğer taraftan, Rehabilitasyon Merkezlerini temsil eden Dernek, daha bu yanlış değerlendirme yapılmadan önce Bakanlığın sonunda böyle bir değerlendirme yapacağını görür ve sonuçlarla zaman tüketmek yerine, sebeple ilgilenip sorunun çözümüne yönelik proje ortaya koyarlardı.

Bunun bir sistem sorunu olduğunu gösteren ve içinde insani, ahlaki ve en önemlisi de bilimsel temellere dayalı, bu işin doğru bir şekilde nasıl yapılabileceğini ortaya koyabilen çözüm önerisinin de bulunduğu bir Durum Raporu hazırlayıp Milli Eğitim Bakanlığına sunarak kendi çözümlerini üretemediler. Bunun yerine Kamuoyu nezdindeki itibarlarının yok olmasına adeta seyirci kalmışlardır.

ÇÖZÜM OLARAK BİREYE ÖZEL DESTEK EĞİTİM SİSTEMİ (BÖDES)

İnsan sistem için değil, sistem insan için vardır. Buradan hareketle,

Çözüm de mevcut sistemi rehabilite ederek değil, ancak onu tamamen ortadan kaldırıp yerine eğitimi, çocukları merkeze koyarak düzenleyen, PLANLAMA, İMKAN, TEDBİR ve DENETİM gibi bir sistemi oluşturan tüm unsurların doğru bir şekilde belirlenmiş olduğu yeni bir sistemle sağlanabilir.

Bu yeni sistemi, üstelik Milli Eğitim Bakanlığı’nın özel eğitime ayırdığı mevcut aylık ödenek dahilinde;

1 . Her çocuğa aylık 12 seans olacak şekilde hem daha fazla hem de kaliteli eğitim verecek,
2 . Servis Ücretinin Devlet tarafından karşılanabileceği,
3 . Aynı şekilde Aile Danışmanlığı Ücretinin Devlet tarafından karşılanabileceği,
4 . Kamu Kaynaklarının etkin kullanılmasını sağlayacak,
5 . Rehabilitasyon Merkezlerinin Ticari kaygılarını giderecek,
6 . Ücretsiz Kontenjanını kaldıracak,
7 . Eğitim Personeline 1 ay tatil imkanı sağlayacak
8 . Hatta son olarak, Rehabilitasyon Merkezlerinin adını Özel Eğitim Rehabilitasyon ve Aile Danışmanlığı Merkezleri olacak;
Şekilde düzenlemek mümkündür.

Yeni sistemi oluşturmaya her şeyden önce işin doğasına uygun olacağından BİREYE ÖZEL DESTEK EĞİTİM SİSTEMİ (kısaca BÖDES) olarak isimlendirerek başlayabiliriz.

Mevcut sistemin en temel yanlışı çocuğun eğitime devamlı gelebileceğini, devamsızlığın ise münferiden olabileceğini varsayarak, çocuğu kendisine uymaya zorlayan, uyamadığı zaman onu farklı zamanda ve farklı bir öğretmenle eğitme, yine zorlamaktan başka bir şey olmayan telafiye dayalı bir eğitimi sunmasıdır.

Bir örnekle açıklamak gerekirse, bu ay 8 saat eğitim alması öngörülen ve ay sonunda 5 saat eğitim alabilmiş çocuk için bir sonraki ay hem 8 saat normal eğitimi, hem de alamadığı 3 saat eğitimi telafi şeklinde verilmesine dayalı bir planlama ile verilmektedir.

Ancak bu planlamaya dayalı eğitim şekli bir çok bakımdan mahzurludur.

1 . Örnekten hareket edecek olursak Ocak ayında 5 saat eğitim almış olan çocuk için Şubat ayında hem 8 saatlik normal eğitimi hem de Ocak ayından kalan 3 saat telafi olmak üzere toplam 11 saat eğitim planlaması yapılacaktır.

Şubat ayında 8 saat eğitimin 4 saatini, 3 saatlik telafi eğitiminin de 2 saatini aldığını kabul edelim. Bu durumda Mart ayı için 8+4+1=13 saat eğitim planlanmak zorunda kalınacaktır. Her ne kadar telafi 3 aya yayılsa bile ortaya telafinin telafisi gibi eğitimle hiç bağdaşmayan bir sonuç çıkar. Özelde bir çocuk için geçerli olan bu durumu bir Rehabilitasyon Merkezindeki tüm çocukları göz önüne alarak düşündüğümüzde sorunun telafi ile çözümlenmesi güçtür.

Öyle rehabilitasyon Merkezleri var ki, kayıtlı 400 hatta 500 öğrencisi bulunmaktadır. Böyle bir merkezin telafi vereceği çocuk sayısı neredeyse ayrı bir Rehabilitasyon Merkezinin kayıtlı çocuk sayısına denktir. Böyle bir merkezin devamsızlık sorununu telafi ile çözmesi mümkün değildir.

Bu sonuç sistemin; gerek rahatsızlığına, gerek ailevi nedenlerine, gerek örgün eğitime de gidiyor olmasına, gerek iklim ve trafik koşullarına ve gerekse yaz tatilleri gibi nedenlere rağmen çocuktan eğitimi, sisteme uygun günde, sisteme uygun saatte ve sisteme uygun öğretmen ya da uzmandan yine sistemin arzu ettiği miktarda almasını beklemekten kaynaklanmıştır.

Bu sorunlara karşı sistemin çocuğa sunduğu tek imkan telafidir. Kaldı ki, Bakanlığın telafi imkanını sürekli genişletmesi sistemin yukarıda bahsettiğimiz yanlış varsayımının ortaya çıkardığı devamsızlık sıkıntısından kaynaklanmaktadır.

Genel olarak telafi ortaya çıkan nadir durumlarda söz konusu olabilir. Devam ya da devamsızlık her çocuk için sürekli olarak değişiklik arz edecektir. Süreklilik arz eden bir sorun telafi ile çözülemez, çözülmeye çalışıldıkça yapılacak işin kendisi şeklen yapılmış olmaktan öteye gidemeyeceğinden verim ve kalite kaçınılmaz olarak düşecektir.

2 . Yukarıdaki örneği bu kez Rehabilitasyon Merkezleri açısından incelendiğinde, sürekli eksik kapasite ile çalışmak zorunda kalacakları gerçeği ortaya çıkacaktır. Sistem çocuğu devamlı geliyormuş gibi kabul ettiğinden sabit işletme giderleri olan Rehabilitasyon Merkezlerinden personel bulundurmasını isteyerek hayatın doğal akışından başka bir de işletme mantığına da aykırı olarak bu merkezleri ticari kaygı ile baş başa bırakmaktadır.

3 . Yılın diğer aylarında bile yeterli çözümü sağlayamayan telafi sistemi ile özellikle yaz aylarında ortaya çıkacak devamsızlığa bir çözüm üretmeye çalışması sistemin bir diğer mahzuru olarak karşımıza çıkmaktadır.

4 . Sistemin bu yanlış varsayımını Gurup Eğitimi için modül, yaş vb kriterler, modül bazlı zorunlu meslek elemanı, alt kontenjan, tam gün eğitim gibi sınırlamaları da ekleyerek değerlendirdiğimizde çocuğun düzenli bir eğitim alabilmesi, buna bağlı olarak da Rehabilitasyon Merkezlerinin ticari kaygı yaşamaması adeta imkansız hale gelmektedir.

Eğitimin düzenli olmaması demek onun şeklen yapıldığını, şeklen yapılan işin de israf değilse bile en azından verimsizlik olduğunu düşünecek olursak, sistemin verimsiz olduğu gerçeğine ulaşırız.

Sistemdeki bu temel zafiyet başından beri Rehabilitasyon Merkezlerini çocuğa eğitim vermekten çok onları eğitime getirebilmek için “Servisçilik” yapmak zorunda bırakmıştır.

Mevcut sisteme bu hali ile kamera zorunluluğu getirmesi Bakanlığın sorunu hala bir sistem değil de denetim sorunu olduğunu ve zaten verimsiz olan eğitimi artık bir israf haline getireceğini düşünememesi açısından son derece üzüntü vericidir.

Mevcut sistemdeki planlama mantığını mahzurlu yönleriyle bu şekilde ortaya koyduktan sonra şimdi BÖDES Sisteminin planlamasını gerekçeleri ve ödeme esaslarına getirdiği düzenlemelerle birlikte maddeler halinde ortaya koyabiliriz.

PLANLAMA

Her şeyden önce planlamayı doğru yapabilmek için, önce planlama mantığının bilimsel, hayatın doğal akışına ve ülkemiz gerçeklerine uygun olması gerekir.
Bu nedenle önce Bireye Özel Destek Eğitim (BÖDES) sisteminin planlama mantığını bu temele oturtmamız gerekiyor ki, Ödeme Sistemini de doğru planlayabilelim.

Her çocuğun devamsızlığı sürekli değişiklik arz edecektir. Çünkü her çocuğun eğitim alabilme imkanları ya da eğitim almasının önündeki engeller bir çok bakımdan farklılık arz edecektir.

Bu farklılıklar da bize doğal olarak her çocuğun mevcut sistemin öngördüğü gibi standart bir biçimde ayda 8, yılda 96 saat Bireysel ve şayet önerilmiş ise ayda 4, yılda da 48 saat Gurup eğitimi almasının mümkün olmadığını, tam tersine her çocuğun kaçınılmaz olarak eğitimden hem aylık hem de yıllık olarak farklı miktarlarda yararlanmak zorunda olduğu gerçeğini gösterir.

Bu da çocuğa haksızlık olacaktır. Çocuğun aylık eğitimine alt limit getirmenin onun aylık alacağı eğitime de üst limit getirilmesini gerektirmez. Üst limit getirilmesi demek otomatikman telafi demek olacaktır.

Engelli çocuk bir yana bu duruma biz sağlık ve yetişkin bireyler bile ayak uyduramaz ve telafi almak zorunda kalırdık. Yetişkin insanların bile en azından telafi almak zorunda kaldığı bu yapıda çocuğun alacağı eğitim sürekli telafi eğitimi olacaktır. Telafinin sürekli olduğu bir eğitim yorucudur, şeklendir ve imkanların plansız kullanılmasından dolayı da verimsizlik olacağını daha önce ifade etmiştik.

Aylık üst limit yüzünden Rehabilitasyon Merkezleri yıllarca “ Servisçilik” yapmak zorunda kalmışlardır. Ticari kaygı taşıdıklarından, çocuğu eğitime getirebilmek ve ücretlerini alabilmek için adeta can siper hane servisçilik yapmalarına Bakanlığın telafiye getirdiği esneklik çare olamamıştır.

Bu yapıya KAMERA zorunluluğu getirmenin Rehabilitasyon Merkezlerine yaptıracağı tek şey trafik kazası, çocuğa da şeklen alacağı eğitimden başka bir şey olmayacaktır.

Çocuğun alacağı, Rehabilitasyon Merkezlerinin de vereceği aylık eğitim miktarına üst limit getirmek doğru değildir. Çocuk sisteme değil, sistem çocuğa uymalıdır. Çocuk Rehabilitasyon Merkezine değil, Rehabilitasyon Merkezi çocuğa uymalıdır.

Bir sonraki hafta muhtemelen gelemeyecek bir çocuğun geldiği günü en iyi şekilde değerlendirmek dururken onu sınırlı bir eğitimle evine göndermek hem haksızlık hem de mantıksızlık olacaktır.

Bu durum farklı oranlarda ya da miktarlarda olacak şekilde bir diğer çocuk için de geçerli olacaktır. Dolayısıyla her çocuğun aylık ve yıllık eğitimden standart bir şekilde aynı miktarda yararlanabilmesi hayatın doğal akışına aykırı olacaktır.

Bu duruma karşı hayatın doğal akışına uygun yapabileceğimiz tek şey ise, önce çocuğu “geliyormuş” gibi değil, “Gelemeyebilir” şeklinde kabul edip sonra özelde bir çocuğun, genelde de tüm çocukların Devletin sağladığı eğitim imkanından azami derecede yararlanmalarını sağlamak olmalıdır.

Tüm çocukların eğitimden azami derecede yararlanmaları için sırasıyla;
A . Önce her çocuğun eğitim almasının önündeki engelleri ve devamsızlığı en aza düşürmemize yardımcı olacak zaman, ulaşım, Ailenin bilinçlendirilmesi vb imkanları sağlamamız gerekiyor. (Bu imkanların detaylarını bir sonraki İMKANLAR başlığında ele alacağız) Ancak bu yetmeyecektir.

B . Sonra Ders Programını ödemeye esas seans sayısından daha fazla seans izin verecek şekilde esnek hale getirerek özelde bir, genelde tüm çocukları kapsayacak şekilde, çocuklara hem alternatif eğitim günü hem de daha fazla eğitim imkanı sağlayarak, muhtemel devamsızlığa karşı son bir tedbir almamız gerekiyor.

Bu tedbirlerden sonra kalan devamsızlık artık olabilecek en minimum devamsızlık olacaktır. Ancak hem bir çocuğun kendi devamsızlığı hem de tüm çocukların bir birine kıyasla devamsızlığı sürekli değişiklik edeceğinden ve bizim de hangi çocuğun ne kadar devamsızlık yapacağını öngörmemiz mümkün olmadığından;

C . Son olarak da bu minimum devamsızlığı matematiksel bir değere ya da orana dönüştürerek bir KOTA tespit edip ödemeye esas seans sayısını bu kota miktarınca arttırıp, özelde bir, genelde de tüm çocukların eğitimden azami derecede yararlanmasını sağlamış olacağız.

Bu minimum devamsızlık oranından ya da miktarından oluşacak Kotayı belirlemek için de ülkemiz hayat şartları, Coğrafya ve İklim Koşulları, çocuğun engel derecesi, Sosyal ve Ekonomik koşulları da göz önünde bulundurularak tüm çocuklara hitap edebilmelidir.

Kışın uzun sürdüğü ülkemizin Doğusunda, trafiğin adeta 365 gün yoğun bir şekilde yaşandığı ülkemizin Batısında yaşayan, velisi tarafından eğitime yeterince özen gösterilmeyen ve farklı engel derecelerine sahip tüm çocukların muhtemel devamsızlıklarını kuşatması gerekir. Ülkemiz şartlarına uygun olacak biçimde bu oranı 1/3 olarak belirleyebiliriz.

Sonuç olarak, başta Engelli Çocuklarımıza olmak üzere, hayatın doğal akışına, Ülkemiz İklim, Coğrafya ve Ekonomik koşullarına ve Özel Sektör İşletme mantığına uygun, bilimsel bir planlama mantığını bu şekilde ortaya koymuş oluruz.

Bundan sonra yapmamız gereken Ödeme Esaslarını bu planlama mantığı çerçevesinde belirlemek olacaktır. Bu nedenle;

1 . BÖDES Bireysel ve Gurup Eğitimleri arasındaki ayrımı kaldırarak her çocuğa standart bir şekilde aylık 12 saat eğitim imkanı sağlıyor.( Artacak bu eğitim maliyetinin kaynağına bir sonraki İMKANLAR başlığında ortaya koyacağız)
Öncelikle çocuğun eğitim planındaki kazanımlar esas olacak şekilde eğitim verilmesi gerektiğinden eğitimin Bireysel ya da Gurup şeklinde ayrılmasına gerek yoktur. Bu nedenle, ne zaman Gurup, ne zaman Bireysel eğitim verilmesini kazanımlar esas olacak şekilde çocuğun öğretmenine bırakarak eğitimi daha esnek hale getiriyor.

Bu sayede mevcut sistemin Rehabilitasyon Merkezlerinden öğrenci başına devamlı geliyormuş gibi eğitimci bulundurmasını isteyerek çocuk gelmediğinde bu kez aynı eğitimciyi ya atıl bırakan ya eğitim vermediği bir başka çocukla ya da çocuğu eğitim almadığı bir başka eğitimci ile eğitime zorlayan çelişkiyi ortadan kaldırarak, eğitimci imkanının hem çocuk hem de Rehabilitasyon Merkezlerince en iyi şekilde değerlendirilmesine imkan sağlıyor.

8 saat eğitim hem azdır hem de gurup eğitiminin diğer öğrencilere gurup değilse bile bireysel eğitim olarak verilememesi bir haksızlıktır.
Bu düzenleme ile her çocuğa kazanımlar esas olacak şekilde hem esnek, hem daha fazla, hem de daha kaliteli eğitim imkanı sağlanmış oluyor.

2 . BÖDES haftada 2 günden az olmamak üzere Ders Programını esnek hale getirerek her çocuğa daha fazla eğitim verilebilmesine imkan veriyor.

Modül Bazlı zorunlu öğretmen uygulamasını kaldırıyor
Haftalık ve Aylık iş Planlarını kaldırıyor
İş Takvimini kaldırıyor
Alt Kontenjan Uygulamasını Kaldırıyor

Bu sayede gelmemesi muhtemel çocuğa alıştığı eğitimci ile düzenli bir şekilde bir araya gelme imkanı sağlanmış oluyor. Şayet bir önceki hafta gelememiş ise onun telafisi ya da bir sonraki hafta gelemeyecekse bile eğitimini önden üstelik bir düzen dahilinde alması sağlanmış oluyor.

3 . BÖDES rehabilitasyon Merkezlerine yapılacak ödemeye esas seans sayısına 12+4=16 şeklinde bir kota dahilinde artış getiriyor.
Rehabilitasyon Merkezleri kota dahilinde belirlenmiş bu 16 saatlik eğitimden her çocuğun alabildiği miktardaki eğitimi faturalandırarak ücretlerini alır. Ancak;

a . Toplam ücret, aylık verilebilecek maksimum ders miktarı ücretini geçemez.
Kayıtlı 100 öğrencisi bulunan kurumun alabileceği maksimum ücret 100X16=1600 seans ücreti olarak değil, 100 ÇocukX12=1200 seans ücreti olacaktır. Daha öncede de ifade ettiğimiz gibi hem her çocuğun kendi özelindeki devamsızlığı hem de tüm çocukların devamsızlığı sürekli değişecektir. Bu nedenle ay sonu 1220 saat eğitim vermiş kurumun fazladan verdiği 20 saat eğitim ücretlendirilemez.

b . Fazladan verilmiş eğitim o ay hiç gelmeyen çocuk için de mahsup edilemez.

Bu sayede hem her çocuğa sürekli elinin altında bulunan bir eğitim imkanı hem de devamsızlığına bir tedbir alınmış oluyor.
Diğer taraftan Rehabilitasyon Merkezlerinin de eksik kapasite ile çalışmalarının önüne geçilmiş, çocuğu eğitime getirmek için “Servisçilik” yerine eğitime yoğunlaşmaları sağlanmış oluyor.

Nihayet Milli Eğitim Bakanlığı da Kamu Kaynaklarının mevcut sistemde olduğu gibi israf edilmesinin önüne geçilmiş oluyor.

4 . BÖDES yılın en sıcak ayı olan Ağustos ayını tatil olarak planlıyor.
Bu aydaki seansları kalan 11 aya yayarak aylık eğitimi 13 olarak, buna bağlı olarak kotayı da yılın kalan 9 ayı aynı olmak üzere 16, devamsızlığın daha çok olduğu Haziran ve Temmuz’da 20 olarak planlıyor.

Bu sayede mevcut sistemin en temel sıkıntılarından biri olan yaz devamsızlığının da önüne geçilmiş oluyor.

Sonuçta bir eğitim sisteminin çocuğun tatil ihtiyacını, sabit işletme giderleri olan Rehabilitasyon Merkezlerinin ticari kaygılarını göz ardı etmemesi gerekir.
Son olarak bu tatil, Sektör temsilcisi Dernekler, Akademisyenler ve Bakanlığın bir ÇALIŞTAY kapsamında bir araya gelerek eğitime katkı sağlayacak kararlar alınmasına vesile olmuş oluyor.

Daha açıklayıcı olabilmesi açısından BÖDES Sistemi’ni bir örnekle ortaya koyalım.

Kayıtlı 100 çocuk bulunan bir Rehabilitasyon Merkezini örnek alalım. Yıllık eğitimi 11 ayda tamamlayacağı için, ayda toplam 13 saat eğitim vermesi gerekiyor. Örneğimizdeki Rehabilitasyon Merkezi planlamasını, ders programını 2 ayrı günde olmak üzere dileği miktarda yapıp her çocuğa aylık 16 saatlik eğitim vererek ödemeye esas toplam seans sayısı olan 1300 seans eğitim hedefine ulaşmaya çalışıyor .

Kayıtlı Çocuk Sayısı 100X Seans Sayısı 16 = Aylık Toplam 1600 Seans
Ödemeye Esas Seans Sayısı: 100 Çocuk X Aylık Seans Sayısı 13= 1300 olduğundan 300 seans fazla eğitim planlamış olacak. Kaldı ki, dilerse bu rakamı 500 saat olarak bile planlayabilir. Buna hiçbir engel yoktur.
Ay sonun da 100 çocuktan 60 tanesi 16 seans, 40 tanesi ise ortalama 9 seans gelmiş olsun. Buna göre,
60 çocukx16seans =960
40 çocukx9 seans = 360
Toplam 1320 Seans verilmiş oluyor. Bu örnekte görüldüğü gibi kurum 20 seans fazladan eğitim vermiş olarak tüm ayı tamamlamış oluyor. Eğitim esnek hale geldiğinden, kaçınılmaz olarak ödeme miktarı da bu şekilde esneklik göstererek çocuğun menfaati şeklinde sonuç verecektir.

Ay sonu ortaya çıkan bu doğal tabloyu yorumlamaya çalışalım.

Her şeyden önce yapılması gereken ilk yorum her çocuk alabileceği eğitimi azami derece almıştır şeklinde olacaktır. Burada söz konusu olan devamsızlıklar engelli olduğundan doğal olarak her çocuğun içinde bulunduğu kendi özel şartlarından kaynaklanmış olacaktır.

Belki bir çocuk velisi ya da kendisi rahatsız olduğu için eğitime gelememiştir.
Belki bir çocuk kar yağışı nedeniyle 1 hafta eğitime hiç gidememiştir.
Belki bir çocuk velisinin dikkatsizliği yüzünden eğitim almaya gidememiştir.
Belki bir çocuk velisinin keyfiyeti yüzünden eğitim almaya gidememiştir.

Tüm bu arızi durumlar BÖDES’ten değil, her çocuğun kendi özel şartlarından kaynaklanmıştır. Çünkü ortada sistemden kaynaklı eğitime engel durumlar mevcut sistemdeki gibi yoktur. Bu nedenle tablo her çocuk bu ay ne kadar eğitim alabilecektiyse o kadar eğitim almış oldu şeklinde yorumlanmalıdır.

Diğer taraftan tabloyu özelde bir çocuk, genelde de tüm çocuklar için yorumlamaya çalışalım.

Bu ay 16 saat eğitim almış çocuk, bir önceki ay;

a . Hasta olduğu için hiç eğitim almamış ama bu ay sağlığı iyi olduğu için 16 saat eğitim alabildi. Çünkü sistem, o ne zaman hazırsa gittiği Rehabilitasyon Merkezini de ona eğitim verecek şekilde hazır olmasını sağladı.

b . Kar yağışı nedeniyle geçen ay 4 saat eğitim alabilmişti ancak bu ay hava güzel olduğundan 16 saat alabildi.

c . Eğitime engel hiçbir durum olmadığından geçen ay da, bu ay da 13 saat eğitim alabildi.

Önümüzdeki ay tablonun bu çocuk özelinde nasıl gelişeceğini bilemeyiz. Aynı şey ortalama 9 seans alabilmiş çocuk için de geçerlidir.

Bir çocuk için geçerli bu durum diğer tüm çocuklar içinde genel olarak geçerli olacaktır. Bu ay bir çocuk 16 saat eğitim almış ama belki önceki ay hiç almamış olabilir. Diğer taraftan bir başka çocuk bu ay hiç eğitim almamış ama bir önceki ay 16 saat eğitim almış olabilir. Her ikisi de bu ay devletin onlara sağladığı eğitim miktarından azami derecede istifade etmiş oldular.

Dolayısıyla sonuç olarak hem özelde bir çocuk, genelde de tüm çocuklar, devletin onlara sağladığı eğitim imkanlarından her ay azami derecede yararlanmış oldular. Aylık bazda değişiklik gösteren eğitim miktarları doğal olarak her çocuk için nasıl farklılık göstermişse, aynı farklılık yine doğal olarak yıllık bazda da değişiklik gösterecektir.

Tabloyu Rehabilitasyon Merkezi açısından değerlendirmeye çalışalım.

Artık servisçilik değil, eğitimcilik yaptığından ay sonu toplam 1320 seans eğitim vermiş olmasına rağmen, ödemeye esas seans sayısı 1300 olduğundan ödemesini toplam bu kadar seans üzerinden alacaktır.

Şayet bu ay 16 saat eğitim almış 1 çocuk hiç eğitime gelmemiş olsaydı, bu kez toplamda 7 seans fazla eğitim vermiş olmasına rağmen ücretini, ödemeye esas seans sayısı 1300 değil 1300(1X13)13=Toplam 1287 seans üzerinden alacaktı. Çünkü sistem gelmeyen çocuğun eğitim hakkını gelen çocuğa kullandırmak üzere değil, tam aksine her çocuğu eğitimden azami derecede yararlandırmak üzere tasarlanmıştır.

Bu nedenle Rehabilitasyon merkezinin vermiş olduğu fazla seans, o ay eğitime hiç gelmemiş çocuğun eğitimine MAHSUP edilemez.

Bu sayede Rehabilitasyon Merkezi artık “Servisçiliğe” değil, olması gerektiği gibi eğitim vermeye odaklanacaktır. Eğitim vermenin haklı gururunu, hak ettiği ücreti artık şaibesiz almanın mutluluğunu yaşayacaktır.

Son olarak, konuyu örnekteki tabloyu Bakanlık açısından yorumlayarak tamamlayalım. Ödemeye esas seans sayısı 13 olduğundan, Rehabilitasyon Merkezi toplamda daha fazla eğitim vermiş olsa bile Bakanlığın ödeyeceği ücret değişmeyecektir.

Bu Sistem sayesinde Bakanlık, artık israf edilmekte olan kamu kaynaklarını hem de mevcut 8 saat eğitim ücreti bedeliyle tüm çocuklara 12 saat eğitim vererek en verimli şekilde kullanmış olacaktır. Çünkü sistem Bakanlığın Rehabilitasyon Merkezlerini özel sektöre uygun olacak bir şekilde kullanmasına olanak sağlamaktadır.

Mevcut sistemde çocuğun durumu, elinde 100 TL ile kuru ekmek yemek zorunda kalan insanın durumundan, Bakanlığın durumu da bıçağı kesen tarafından tutup, bu ekmeği sapı ile kesmeye çalışan insanın durumundan farklı değildir. Bakanlık, bıçağa benzettiğimiz Rehabilitasyon Merkezlerini doğru kullanamadığından, ekmeğe benzettiğimiz eğitimi bir türlü dilimleyip çocuğa sunamıyor. Kesmeye çalıştıkça da elini acıtıyor. Sonra da yanlış bir şekilde kullanmış olduğu bıçağa kızıyor.

5 . BÖDES %3 Ücretsiz Öğrenci Kontenjan uygulamasını kaldırıyor.

Çünkü çocuğun eğitim ücretini Devlet ödediği halde sanki veli ödüyormuş gibi bir değerlendirme anlamına gelen bu uygulama kendi içinde çelişkidir. Kaldı ki yukarıdaki örnekte olduğu gibi, sistem her öğrenciye fazla seans verilmesine imkan veriyor. Şehit çocuklarına ve yetim çocuklara belirlenecek 4 saat gibi ayrıca fazla seans verilebilir.

Özetle 5 madde halinde ortaya koyduğumuz Bireye Özel Destek Eğitim Sistemi (BÖDES) planlama yöntemi ile hem her çocuk daha fazla ve kaliteli eğitim, hem Rehabilitasyon Merkezleri hiçbir şaibeye yer bırakılmaksızın ticari kaygı taşımadan hak edecekleri ücreti almış olurlar. Nihayet Bakanlık da kamu kaynaklarını en etkin ve verimli bir şekilde kullanmış olur.

Şimdi, mantığından başlayarak ödeme sistemine kadar doğru bir şekilde kurduğumuz bu planlamayı uygulayabilmemizi sağlayacak olan gerekli imkanları tespit etmeliyiz.

İMKANLAR

Çocuk için sağlanacak imkanlar aynı zamanda Rehabilitasyon Merkezlerine de sağlanmış olacaktır. Dolayısıyla, çocuk eğitim almak için ne kadar çok imkana sahip olursa, bu aynı zamanda Rehabilitasyon Merkezlerinin o kadar iyi eğitim vermesine imkan sağlayacaktır.
Engelli olması nedeniyle gerek rahatsızlığından, gerek ailevi nedenlerden, gerek örgün eğitime de gidiyor olmasından, gerek iklim ve trafik koşullarından ve gerekse yaz tatilleri gibi nedenlerden ötürü çocuktan eğitimi istenilen günde, istenilen saatte, istenilen öğretmen ya da uzmandan istenildiği miktarda almasını mevcut sistemde olduğu gibi bekleyemeyiz.

Tam tersine onun gelebildiği günün Rehabilitasyon Merkezi ve öğretmenleri tarafından en iyi şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle BÖDES öncelikle çocuğun eğitim almasının önündeki tüm bu engelleri ortadan kaldıracak imkanları sağlıyor.

Bu imkanlar,

1 . Eğitim için Zaman

BÖDES Örgün Eğitime giden çocukların her biri için kendisine özel 1 tam gün izinli sayıyor.

Sınırlı bir zaman diliminde okuldan çıkıp Rehabilitasyon Merkezine ya da tam tersi Rehabilitasyon Merkezinden çıkıp okula gitmek çocuğun eğitim kalitesini bozacaktır. Çocuk için geçerli olan bu sorun aynı zamanda onun velisi için de geçerlidir. Çocuğun adeta iş üste iş misali eğitimden çıkıp eğitime götürmek velileri de zor durumda bırakmaktadır. Bu, haliyle bazen velide yılgınlığa dolayısıyla da çocuğun devamsızlığına neden olmaktadır.

Oysa kendisine sırf özel eğitim için özel bir gün tahsis edilmiş birey, hem eğitim, hem oyun hem de dinlenme imkanına kavuşmuş olur. Ayrıca ortaya çıkabilecek öz bakım, trafik ve iklim koşullarından kaynaklı sorunlar da en aza inecektir.

Çocuğun okuldan 1 gün izinli sayılası Bakanlıkça ilkesel olarak kabul görmeyebilir ancak ilke ihtiyacın önüne geçmemelidir. Sonuçta çocuğa zaman imkanı tanımamak ya da sınırlı tanımak ya devamsızlığa, ya da en iyi ihtimalle sınırlı olacağından kalitesiz eğitime neden olacaktır. Kaldı ki, Rehabilitasyon Merkezleri ile bu işi yapabilmenin başka bir yolu yoktur.

2 . Servis İmkanı

Mevcut sistemde veli tarafından sağlanacağı öngörülmüş olacak ki çocukların bu çok önemli ihtiyacının nasıl karşılanacağı açık bir biçimde belirtilmemiştir. Eğer aksi olsaydı yani bu imkanın Devlet ya da Rehabilitasyon Merkezlerince sağlanması öngörülmüş olsaydı doğal olarak bunun sorumluluk gereği bir mevzuatla düzenlenmesi gerekirdi. Veli tarafından sağlanacağı öngörülen ulaşım imkanının şu an Rehabilitasyon Merkezlerince karşılanıyor olması sadece sistemin çarpıklığından kaynaklanmaktadır.

Bu itabarla, her ne kadar Rehabilitasyon Merkezlerince karşılanıyor hatta artık kanıksanmış olsa bile ücretini ödemek suretiyle bu imkanı Sosyal Devlet ilkesi gereği artık Devlet sağlamalıdır. Kaldı ki, yeni sistemde servis ücreti için ilave bir kaynağa bile gerek yoktur. Kaynak verimsiz mevcut sistemin kendisinden sağlanacaktır. Servis ücretine kaynağın nasıl sağlanabileceğine Eğitim Miktarı başlığında değinilecektir.

3 . Eğitim Miktarı
BÖDES Bireysel ve Gurup eğitimleri arasındaki ayrımı kaldırarak ödemeye esas seans sayısı mevcut 8 Bireysel ve şayet önerilmiş ise 4 saat Gurup şeklindeki seans sayısı aylık 12 saat olarak tüm çocuklara sağlıyor. Bu aylık 12 saatlik eğitim bedeli de mevcut 8 saatlik bireysel eğitim ücreti olan 632 TL olarak belirliyor.

Bireysel eğitimi bile alabilmek için önünde bir çok engel bulunan çocuğun yaş, modül vb kriterleri üstelik sınırlı bir zaman diliminde ayrıca kendisi gibi diğer çocukların bir araya getirilerek alması zordur. Doğal sonuç olarak çocuk ya bu eğitimi büyük olasılıkla alamayacak ya da şeklen yerine getirilmiş olacaktır.

Buna israf ya da en iyi tabirle verimsizlik diyebiliriz. Modül, yaş vb sınırlamaları kaldırıp eğitim planındaki kazamınlar esas olacak şekilde ne zaman ve ne şekilde gurup ya da bireysel eğitim verileceğini Rehabilitasyon Merkezlerinin yetkisine bırakılarak esnek hale getirilmelidir. Bu sayede aylık 12 saat eğitim tüm çocuklara sağlanmış olacağı gibi gurup ve bireysel eğitim daha kaliteli hale gelecektir.

Ortadan kalkan ve israftan başka bir şey olmayan mevcut 177 TL’lık gurup eğitim ücreti ile Milli Eğitim Bakanlığı Servis ve Aile Danışmanlığı gibi hizmetlere hem kaynak sağlamış olur hem de bu hizmete Sosyal Devlet gereği her açıdan sahip çıktığını göstermiş olur. Dahası kaynakları daha etkin ve verimli kullanmış olurken, velilerin ve Rehabilitasyon Merkezlerinin hem memnuniyetini hem de sorumluluk duygularını arttıracaktır.

Burada yeri gelmişken, yapısında hem Eğitim, hem Rehabilitasyon ve hem de Aile Danışmanlığı bir arada bulunduğundan Rehabilitasyon Merkezlerinin adını ÖZEL EĞİTİM REHABİLİTASYON VE AİLE DANIŞMANLIĞI MERKEZİ olarak yeniden isimlendirilmesini de böylece gündeme getirebiliriz. Mevcut sistem bu kurumların Kamuoyundaki itibarını yok ettiğinden, fonksiyonlarına uygun yeni bir isimlendirme yapısal bir gereklilik olduğu gibi motivasyonu da arttıracaktır.

4 . Eğitim Personeli İhtiyacı

Yeni Sistem çocuğun Eğitim Planındaki kazanımlar esas olacak şekilde hem modül bazlı zorunlu personel uygulamasını kaldırıyor ve bu sayede çocuğa daha esnek bir eğitimci kadrosu sağlıyor hem de Ergoterapi , İş Eğitimi Müzik öğretmeni vb gibi içinde duyu bütünlemenin olduğu ve bir çok engel gurubuna hizmet edebilecek yeni ve farklı bölümlere de yer veriyor. Bu sayede mevcut sistemde olduğu gibi çocuk sisteme değil, sistem çocuğa uyarak onun gelebileceği zamanı en iyi şekilde değerlendirmesini sağlıyor.

TEDBİRLER

Çocuğa alacağı kaliteli eğitimin önündeki engelleri kaldıracak gerekli imkanlar sağlanmış olduğundan, gerekli tedbirlerin bir çoğu otomatikman alınmış olacaktır. Kalan tedbirler de yetki ve sorumlulukların doğru bir şekilde belirlenmesinden ibaret olacaktır. Kaldı ki, bir sonraki konu başlığımız olan düzgün bir DEMETİM de ancak doğru tedbirler baştan alındığında mümkün olabilir.

Yetkisiz sorumluluk olamayacağı gibi sorumsuz yetki de olamaz. Bu nedenle,

1 . BÖDES çocuğun velisine Rehberlik Rapor Süresince mücbir bir sebep ( İkamet Değişikliği, Kurumda Şiddet, Taciz vb durumlar)olmaksızın en fazla 2 kez kurum değişikliği hakkı tanıyor. Bu sayıyı şayet Rehberlik Rapor süresi 2 yıl ise 3 olarak tanınıyor.

Bu uygulamanın en temel gerekçesi Engelli Çocukların öğretmenine alışma sürecinin engelli olmayan çocuklara kıyasla daha uzun bir zaman almasıdır. Çocuğun tam alışmışken öğretmeninin değişmesi öğrenci için bir dezavantajdır.

Aynı şey onun öğretmeni için de geçerlidir. Öğretmenin öğrenciyi tanıması, ona göre yöntem ve teknik belirlemesi açısından önem arz etmektedir. Öğrenci tanınmadan eğitim sağlıklı yürütülemeyeceğine göre sürekli öğretmen değiştirmek, Engelli Eğitimi için önemli bir olumsuzluk olacaktır. Bu arada geçen zamanın öğrencinin aleyhine olduğu kesindir. Çok kurum değiştirmek çocuğu MOBİLEZE etmekten öteye gitmeyecektir.

Diğer bir gerekçe ise ilk gerekçeye atıfla ayrıca Rehabilitasyon Merkezleri arasındaki haksız rekabete engel olup “Tüccarlığın” önüne geçerek çocuğun yıllardır süren mağduriyetine mani olmaktır.

Daha öncede ifade edildiği gibi ilk yıllarda velinin teorik olarak yılda 12 kez kurum değiştirmesi bile mümkündü. Bu yetki zaten mobilize olan çocuğu Rehabilitasyon Merkezleri arasında haksız rekabete neden olarak büsbütün mobilize etmiş, zaten güç bela aldığı eğitimin düzen ve istikrarını tamamen bozmuştur.

Veliye çocuğu hakkında hep doğru karar alır saikı ile bu kadar çok kurum değiştirebilme yetkisi verilince “Tüccar” zihniyete de çocuğu kendi kurumuna kayıt etmek için ikna etmek kalıyordu.

Kömür yardımı, erzak yardımı, para teklifi ile gerek geçim sıkıntısı çeken, gerekse Sosyal Hizmetlerden geldiklerini dolayısıyla çocuğuna maaş bağlanacağı vaadi ile hatta Rehberlik Araştırma Merkezinden aradıkları yalanıyla onlara farklı Rehabilitasyon Merkezi önermek suretiyle bilgisizliklerinden yararlanarak aileleri kurum değişikliğine ikna ederek Rehberlik ve Araştırma raporlarını adeta hamiline yazılmış “Çek” haline getirerek rant sağlanmaya başlandı.

BÖDES’in getirdiği bu uygulamanın ne kadar yerinde olduğunun ispatı, yukarıda ifade edilen gerçeklerin ortaya çıkardığı sıkıntılar neticesinde Bakanlığın veliye verdiği sınırsız kurum değiştirme yetkisini yetersiz olmakla birlikte bir takvim yılında en fazla 2 kez kurum değiştirilebilir şeklinde düzenleme yapmaya mecbur bırakmasıdır.

Yetersiz olmakla birlikte Bakanlık bu kararı almasaydı sektörde adam öldürme, yaralama gibi adli vakaların yaşanmaması işten bile olmayacaktı.
Bu vaatlerle öğrenci sayısı artan kurum, ortalama maliyetlerini düşürüp hem daha çok kazanmaya, hem de kazandıkça bu pis rekabeti bir çok çocuğu ve Rehabilitasyon Merkezini mağdur edecek şekilde çok daha geniş alanlara taşıma imkanı buluyordu.

Bir kurumun 100 ya da 150 olan öğrenci sayısını hem de üç, beş ay gibi kısa bir süre içinde 300 öğrenciye ulaştırması, şube açması ya da yeni açılan bir Rehabiliasyon merkezinin aynı şekilde öğrenci sayısını artması ilk başlarda bir çok çocuğun bu merkezlere daha kayıt yaptırmadığından dolayı normal karşılansa bile bugün hala devam etmesi bu rekabet koşullarının devam ettiğini gösterir.

Sektörde türeyen “BARON” Rehabilitasyon Merkezleri sistemin doğal bir sonucudur.

Diğer taraftan Rehabilitasyon Merkezi açılmasında da bir sınırlama olmadığından bu yüksek kazançları gören birçok diğer tüccar zihniyet de kurum açarak aynı pis rekabet koşullarını diğer bir cepheden sektöre dayatarak başta çocuk olmak üzere sonra da diğer rehabilitasyon merkezlerini daha da mağdur etmeye başladı. Öyle ki aynı yerleşim merkezinde gereğinden fazla olarak sayıları bir yana, duvarları bile bitişik Rehabilitasyon Merkezleri açılmıştır. Bakanlığın kurum açılışlarını zorlaştıran Standartlar Yönergesindeki değişiklikler zaten bu yüzden yapılmıştır.

Sistem bunlara mani olacak bir tedbir almayıp, eğitimi hiçbir sorumluluk vermeksizin veliyi tam yetkili, diğer taraftan hiçbir yetki vermeksizin Rehabilitasyon Merkezlerini de tam sorumlu kabul ederek, Rehabilitasyon Merkezleri ile Veliyi baş başa, veli de Rehabilitasyon Merkezleri ile Bakanlığı üstelik bir birleri ile mücadele etmek üzere baş başa bırakmıştır.

BÖDES ifade ettiğimiz 1 madde ile her şeyden önce veliye verilen kurum değişikliği hakkını mevcut hali ile bir takvim yılı içinde değil, veli için de makul olacak şekilde bir Rapor Yılı süresi olarak değiştirerek aynı sıkıntıların yaşanmasına baştan tedbir almış oluyor.

Her çocuğun rapor başlangıç ve bitiş tarihleri farklı olduğundan, bir takvim yılı içinde çocuğun 4 kez kurum değiştirmesi yanlış olacaktır. Bu düzenleme sayesinde çocuğun eğitim istikrarı sağlandığı gibi Rehabilitasyon Merkezleri arasındaki rekabetin de makul bir seviyede cereyan etmesine imkan sağlanmış olacaktır.

2 . BÖDES Rehabilitasyon Merkezlerine hem 1 ay eğitime hiç gelmeyen hem de devamsızlığı çok yüksek olan çocuğun kaydını silmeme yetki ve aynı zamanda sorumluğunu getiriyor. Bu durumdaki çocuğun velisi mücbir bir sebep olmaksızın kayıt sildiremez.

Veli geçerli bir mazereti yoksa çocuğunu eğitime götürmekle, Bakanlık da onun eğitimini koruyup kollamakla mükelleftir. Bakanlık bu görevi Rehabilitasyon Merkezleri sayesinde ve ancak onlara yetki vererek yapabilir.

Mevcut sistemde önceleri bir takvim yılında 12, son hali ile de 4 kez kurum değiştiren çocuğun düzenli bir eğitim alması mümkün değildir. Bu şekildeki eğitim de kamu Kaynağının israfından başka bir şey değildir. Çocuğun sürekli kurum değiştirmesi sadece kaç kurum değiştirmiş ise o kadar Rehabilitasyon Merkezinin finanse edilmesine sebebiyet vermiş dahası haksız rekabete neden olmuştur.

BÖDES bu düzenleme ile hem çocuğa düzenli bir eğitim imkanı sağlıyor hem de Rehabilitasyon Merkezlerine hem yetki hem de sorumluluk vererek Bakanlığın çocuğu gerektiği gibi koruyup kollamasını mümkün kılıyor.

Düzgün bir şekilde eğitime gidemeyen çocuğun bu sayede hem sistemde takibi mümkün olur hem de ilgili Rehabilitasyon Merkezinin aile danışmanlığı hizmeti vererek velinin eğitime daha özen göstermesi sağlanır.

Burada kayıt silmeme yetkisi verilen Rehabilitasyon Merkezinin bu yetkiyi kötüye kullanması beklenebilir ancak BÖDES Rehabilitasyon Merkezlerinin ticari kaygılarını ortadan kaldırdığından bu mümkün olmayacaktır.

Çünkü BÖDES ücretlendirmeyi her çocuğun ayda belli bir toplam saat gelip eğitim almasına göre değil, her çocuğun bir kota dahilinde bakanlığın sağladığı imkandan yararlanabildiği kadar aldığı eğitimin ücretlendirilmesine göre yapmaktadır.

3 . BÖDES, Rehabilitasyon Merkezlerine Rehberlik Raporu ya da Sağlık Kurulu Raporları biten çocuğa 2 aydan az olmamak üzere son Rehberlik raporunda ulaşılamayan kazanımlar çerçevesinde ücretsiz eğitim verme zorunluluğu getiriyor. Raporlanma süreci uzun sürdüğünden çocuğun mağdur olmasının önüne geçilmiş olacaktır.

4 . Eğitime devam etmekte olan çocuğun Rehberlik ya da Sağlık Kurulu Raporları yenilenmeden veli çocuğun kaydını mücbir sebep haricinde Rehabilitasyon Merkezinden sildiremez.

Çocuk 2 ay ücretsiz eğitim alırken velisi de bu Raporların düzenlenmesi için zaman kazanmış olur. Bu eğitim ona başka bir Rehabilitasyon Merkezinde verilemez. Çünkü çocuk son raporu çerçevesinde, üstelik tanıdığı öğretmenle dahası telafi şeklinde bir eğitim alacaktır. Yeri gelmişken, telafide ancak bu çerçevede yapılabilir.

5 . Raporu yenilenmek üzere Rehberlik ve Araştırma Merkezine gidecek çocuk ve velisine onun eğitim verdiği öğretmeni de Rehberlik rapor kurulunun imza yetkisiz bir üyesi olarak eşlik eder.

Çocuğun öğretmeni orada çocuğun gerek eğitimi ve gerekse devamsızlığı hakkında kurumca tutulan kayıtlar çerçevesinde sorumlu olarak bilgi verir. Çocuğun durumu tüm yönleriyle değerlendirilerek veli birlikte bilgilendirilir. Çocuğa verilecek eğitim hem Rehberlik hem de Rehabilitasyon Merkezlerince onun ihtiyaç duyduğu alanlar göz önünde bulundurularak üstelik şeffaf bir şekilde birlikte sağlanmış olur. Kaldı ki, Fizyoterapist, Dil Konuşma Uzmanı vb gibi uzmanlar Rehberlik merkezlerinde bulunmadığından bu merkezlerin eksiği de bu sayede giderilmiş olur.

BÖDES, gerekli tedbirleri yetki ve sorumlulukları bu şekilde alarak bir sonraki konu başlığımız olan DENETİM’in eğitimin kalitesini arttıracak şekilde doğru, düzdün ve hakkaniyetli yapılabilmesine imkan verecektir.

Oysa mevcut sistemde yetki ve sorumluluklar doğru belirlenerek gerekli tedbirler alınmadığından, Bakanlığın sistemi gerektiği gibi denetleyebilmesi de mümkün değildir. Özetleyecek olursak, sistem denetime mümkün hale getirecek tedbirlerden yoksundur. Bu sebeple Milli Eğitim Bakanlığı alanda hep tedbirden ibaret bir denetimle baş başa kalmıştır.

DENETİM

Denetim her sistemin doğal, olmazsa olmaz bir gereğidir.

Bir sistemde gerekli tedbirler alınmadan denetim doğru, dürüst ve hakkaniyetli bir şekilde yapılamaz. Çünkü tedbirler denetimin destekleyici ve onu kolaylaştırıcı mekanizmalarıdır. Dolayısıyla tedbir mekanizmalarının olmadığı bir sistemde denetimin kendisi tedbir haline gelir. Tedbirden ibaret hale gelmiş bir denetim, o sistemin kabul edilebilir bir sistem olmadığını gösterir. Sektörün şuan içinde bulunduğu durum tam da budur.

Mevcut sistemin önce PLANLAMA mantığı yanlıştı. Yanlış planlama mantığı bu planlamayı mümkün kılacak İMKANLARIN doğru ve eksiksiz belirlenmesine engel olmuştur. Yanlış ve eksik belirlenmiş imkanlar aynı zamanda onları destekleyici ve kolaylaştırıcı unsurlar olduğundan, gerekli TEDBİRLERİ zafiyete düşürdü.
Tedbirin esas unsuru olan yetki ve sorumluluklar da hem yanlış hem eksik dağıtıldığından tedbirleri büsbütün ortadan kaldırmıştır. Ortada DENETİMİN doğru, düzgün ve hakkaniyetli bir biçimde yapılmasına destek olacak tedbirler olmayınca denetimin kendisi tedbir haline gelmiştir. Tedbirden ibaret hale gelmiş bir denetim, o sistemin kabul edilebilir bir sistem olmadığını gösterir.

Bu durumda karar vericinin ya mümkünse sistemi değiştirmek ya da işin yapılmasına son vermek şeklinde iki mantıklı tercihten birisini seçmesi beklenir. Her ne kadar bir sistemin ıslahı da 3. bir tercih olsa da, ıslah ancak çalışan bir sistemde zamanla çıkan aksaklıkların giderilmesi durumunda sözkonusu olabilir. Yoksa planlamadan başlayarak denetime kadar tüm yönleriyle yanlış bir sistemin tedbirden ibaret hale gelmiş bir denetimle ıslahı mümkün değildir.

Buradan hareketle Bakanlığın getirdiği KAMERA zorunluluğu planlama, imkan ve tedbir özelliklerinden yoksun düşük verimli bir sistemi tamamen israftan ibaret bir sistem haline getirmekten başka bir şey değildir.

Çünkü kamera zorunluluğu ticari kaygı taşıdıklarından ve ayrıca haksız rekabet ile kendi aralarında mücadele ederek doğru düzgün eğitim veremeyen Rehabilitasyon Merkezlerini, eğitimi tamamen bir kenara bırakarak sırf çocuğu “ Kameraya göstermek” için büsbütün “Servisçilik” yapmaya zorlayacaktır.

Burada doğal olarak şu soruyu sormak gerekir. Böyle bir sistemde tüm çocuklar eğitime gelse bile çocuğun gerçekten bir eğitim alabileceğinden söz edilebilir mi? Bu sorunun cevabına bağlı olarak şu sorulara sırasıyla nasıl cevap verebiliriz.

O halde neden mümkünse yeni bir sistem bulmuyoruz ya da bu işi yapmayı ya da yaptırmayı bırakmıyoruz da kamera diyerek ıslahı mümkün olmayan sistemi ıslah etmeye çalışarak kamu kaynaklarını israf ediyoruz?

Neden Rehabilitasyon Merkezlerini amansız aynı zamanda ahlak dışı rekabet koşulları altında bir birleriyle adeta düşman bir şekilde, toplamı neredeyse “Servisçilikten” ibaret bir eğitime zorluyoruz?

Neden Bakanlığımız 15 yıl geçmesine rağmen ısrarla hoşumuza gitmeyen bu meselenin sebenini değil de, sadece sonuçlarını çözmeye çalışır?

Neden Rehabilitasyon Merkezleri ve kurdukları Dernekler itibarlarını tüketmiş bir sistemi değiştirmek yerine öğretmen açığı, zam vb konularla uğraşarak bu itibarsızlıktan kurtulma gayreti göstermezler?

Hangi kayıp telafi edilebilir? İsraf edilen kamu kaynağı mı? Yatırımcının yatırımı mı? Yoksa çocuğun kaybedilmiş zamanı mı?

Neden Sosyal Devlete ve Ülkemize çok yakışan bu işi ülkemize layık bir şekilde değil de Afrika seviyesinde yapıyoruz?

Bize bu soruları sorduran bir sistemde denetimin hiçbir yarar sağlamayacağı ortadadır.

Oysa Bireye Özel Destek Eğitim (BÖDES) Sistemi gerekli tedbirleri almış olduğundan denetimi de olması gerektiği gibi uygulanması kolay bir hale getiriyor.
Önce çocuğa uygun planlama yapılıp, ona devamsızlığını en aza düşürecek imkanlar sağlandı. Sonra da yetki ve sorumlulukları doğru bir şekilde belirlenerek gerekli tedbirler alınmış oldu.

Bakanlığa bağlı olmakla birlikte ancak bir kamu kurumu da olmayan Rehabilitasyon Merkezlerine özel sektör mantığının gereği ticari kaygılarını gidererek ücretlerini o ay hiç gelmeyen çocuk hariç alabilme imkanı sağlanmıştır.

Sistem, yine Rehabilitasyon Merkezlerini makul yetkiler vererek yetkisiz ama sorumlu durumdan çıkarıp, diğer taraftan da veliye her hangi bir sorumluluğu olmaksızın verilmiş tam yetkiyi sınırlayarak haksız rekabeti makul bir seviyeye getirmiş ve bu sayede çocuğu ekonomik bir meta olmaktan çıkartarak onun, velisi ya da Rehabilitasyon Merkezi tarafından mağdur edilmesi önlemiştir.

Çocuğun hem daha fazla hem de kaliteli eğitim alabildiği, Rehabilitasyon Merkezlerine ticari kaygı yaşamadan üstelik şaibesiz bir şekilde ücretlerinin ödendiği, dahası gelmeyen çocuğu Rehabilitasyon Merkezlerinin bildirmesinin mümkün olduğu bir sistemde denetim kolay, şeffaf ve adil olur.

BÖDES, mevcut sistem gibi Bakanlığı sahada tedbirden ibaret bir denetim ile baş başa bırakmaz. Çünkü artık ortada sorumsuz ama tam yetkili, yetkisiz ama tam sorumlu gibi yanlış bir yapı yoktur.

Rehabilitasyon Merkezleri Bakanlığın mücadele etmesi gereken değil tam tersine olması gerektiği gibi artık bir paydaşı olduğundan sistem haksız kazanç sağlayanı gerek veli, gerekse diğer bir Rehabilitasyon Merkezi tarafından zaten ortaya çıkartacaktır.

Bakanlığın denetimi sadece bir tedbir olarak değil, aynı zamanda Rehberlik ve buna bağlı kaliteyi arttırıcı gibi özellikleriyle gerçek anlamda yapabilmesi otomatikman mümkün olacaktır.

Ancak bir sistem, her şeye rağmen hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olarak haksız kazanç sağlamak isteyen olabileceğini ilkesel olarak göz ardı edemez. Bu nedenle hem bir ilke gereği hem de kalan bu gibi küçük riskin olabilecek en makul seviyeye düşürülmesi için;

1 . BÖDES Kamera sistemini ödemeye esas bir denetim uygulaması olarak değil, ancak ilke gereği tedbir üzere bir denetim uygulaması olarak getiriyor.
Çünkü artık ortada mevcut sistemdeki gibi tedbirden ibaret denetimlik bir durum kalmamıştır. Bir tedbir gereği, birkaç gün ya da birkaç çocuk üzerinden alınacak numune durumu ortaya koymaya yetecektir. Kaldı ki ödemeye esas olması bir kurumun tüm seanslarının incelenmeden ödemenin yapılmamasını gerektirir. Bu da hayatın doğal akışına ve iş mantığına aykırıdır.

Ayrıca gelişmiş kamera sistemlerine, elektrik kesintisi için güç kaynağı vb maddi manevi ekstra külfetlere gerek kalmayacaktır.

2 . Bakanlık yapacağı denetimlerde haksız kazanç sağladığını tespit ettiği kurumun ödeneğini bir sonraki ay ¼ oranında keser. İkincide 2/4, üçüncü kez vuku bulması halinde Rehabilitasyon Merkezinin ruhsatını iptal eder.

Özet olarak, BÖDES ile çocuklara hak ettikleri eğitim için doğru planlama yapılmış, bunu mümkün kılacak gerekli imkanlar sağlanmış, ortaya çıkan düzen ve istikrar doğru tedbirlerle korunmuş ve denetimi mümkün hale gelerek eğitimin kalitesi sağlanmıştır.

SONUÇ

Meselelerin nedenlerini değil de sonuçlarını çözmeye çalışıyoruz. Algıya bakıp olguyu görmüyoruz. Hayatın gerçeklerinden uzak birçok uygulamayı mevzuat haline getirip işlerin iyi yürümesini beklerken sonra tam tersine kendimizi bir kaos içinde buluyoruz. Kervanı baştan değil yolda düzdüğümüz için hedefimize çoğu kez varamıyoruz.

Bakanlığın “Çocuk gelmediği halde ücret alınıyor” eleştirisi bir sebep değil sonuçtur. Algı rant sağlanıyor, olgu ise sistemin rant sağladığıdır. Algı Bakanlığın haksız kazanca tedbir alması, olgu ise Bakanlığın bu işe harcadığı neredeyse tüm ödeneği israf etmesidir. Algı Rehabilitasyon Merkezleri çocuğa kaliteli eğitim vermiyor, olgu ise Rehabilitasyon Merkezlerinin başlarını “Servisçilikten” kaldıramıyor olmasıdır.

Rehabilitasyon Merkezlerinden kaynaklı sorunlar olmakla birlikte bunlar sebep değil sonuçtur. Çünkü Bakanlık bu merkezleri olması gerektiği gibi doğru bir şekilde kullanamamaktadır.
Çocuğa modüllerine varıncaya kadar nasıl eğitim verileceğine dair sayfalar dolusu mevzuat hazırlıyoruz ama ona ihtiyaç duyduğu imkanları sağlamıyoruz. Sorumsuza tam yetki verirken, sorumluya yetki vermiyoruz.

Baştan düşünmemiz gereken uygulamaları yolda karşılaştığımız sorunların ortaya çıkardığı can yakıcı neticeleri dar gelen elbiseye yama yapmaktan öteye gitmeyen uygulamalarla çözmeye çalışıyoruz.

Bakanlığın mücadele etmesi gerek Rehabilitasyon Merkezleri değil, kendisinin de aslında mağdur olduğu bilimsel olmayan, hayatın akışına, özel sektör işletme mantığına aykırı, kendisi engelli olan sistemdir.

Her açıdan zafiyet gösteren bu sistemle Bakanlığın Rehabilitasyon Merkezlerini gerektiği gibi kullanarak çocuğa hak ettiği eğitimi aldırabilmesi, Rehabilitasyon Merkezlerinin “Servisçilikten” öteye geçip eğitime odaklanabilmeleri, ticari kaygı yaşamadan işlerini yapabilmeleri, çocuğun ticari bir meta olmaktan kurtulması ve nihayet Bakanlığın kamu kaynaklarını verimli bir biçimde kullanarak sektörü sosyal devlete uygun bir biçimde yönetebilmesi mümkün değildir.

Getirilen kamera zorunluluğunun Sistemin bu arızi yönlerine bağlı verimsizliği büsbütün israf haline dönüştürmekten başka bir şeye yaramadığı ve bundan sonrada yaramayacağı ortadadır.

Dahası çocuk gelmediği halde ücretini alıyorlar eleştirisi yapan Bakanlık bu şekilde tüm ödeneği üstelik kendi marifetiyle israfa çevirmiş ve daha da kötüsü zaten kalitesiz eğitim alan çocuğun eğitim almasını büsbütün engelleyerek Rehabilitasyon Merkezlerine yapmış olduğu eleştiri mantığı ile çelişmiş olur.

Buradan hareketle Bakanlığın ya bu işi Rehabilitasyon Merkezleriyle hiç yapmaması ya da bu işi Rehabilitasyon Merkezlerini doğru bir şekilde kullanabileceği yeni bir sistemle yapması gerektiği şeklinde doğal bir sonuca ulaşırız.

Durum Raporda objektif bir şekilde ifade edilmiş ve ıslahı mümkün olmayan bu sistemin yerine Bakanlığın Rehabilitasyon Merkezlerini doğru bir şekilde kullanmasına imkân verecek bilimsel, Ahlaki, Hayatın Doğal Akışına, Özel Sektör İşletme mantığına uygun olan ve adına kısaca BÖDES diyebileceğimiz, Bireye Özel Destek Eğitim Sistemi önerilmiştir.

Sistem PLANLAMA,İMKAN, TEDBİR ve DENETİM gibi bir sistemi oluşturan tüm unsurları detaylandırılarak ortaya konulmuş ve başta çocuğun hak ettiği kaliteli eğitimi üstelik ayda 8 değil artık 12 saat olarak, Rehabilitasyon Merkezlerinin de o ay gelmeyen çocuk haricinde bir kayıp yaşamaksızın ücretlerini alabileceklerini ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın sosyal devlete uygun tüm sektörü yönetebileceğini üstelik mevcut ödenek miktarıyla olacak şekilde ispat etmiş bulunmaktayız.

Dahası Bakanlığa üstelik bu ücret miktarları ile çocuğa verilecek SERVİSİN ve aileye Yapılacak AİLE DANIŞMANLIĞI hizmetlerinin ücretlerini ödeyerek sektörü tam bir Sosyal Devlet duyarlılığı ile yönetebilme imkanı sağlanmış oldu.

Rehabilitasyon Merkezlerini fonksiyonlarına uygun bir biçimde ÖZEL EĞİTİM REHABİLİTASYON ve AİLE DANIŞMANLIĞI MERKEZLERİ olarak yeniden isimlendirilerek Bakanlığın başından beri olması gerektiği gibi bir paydaşı haline getirilmiştir.

Mevcut sistemde kamera zorunluluğu çocuğa zarar verirken, BÖDES’de tam tersine yarar sağlayacağı gösterilmiştir. Çünkü sistem gelmeyen çocuğu kameraya gerek kalmaksızın istenildiğinde Rehabilitasyon Merkezlerince bile ortaya konmasına imkan sağlamaktadır.

Sistem en önemli sorunlardan olan yaz devamsızlığının ortaya çıkardığı kaygıları da ortadan kaldırarak hem yazın 1 ayını öğretmenlere tatil, hem de Rehabilitasyon Merkezlerine bakım, onarım imkanı sağlamıştır.

Yine BÖDES bu 1 aylık tatil süresini Bakanlıkla Rehabilitasyon Merkezleri arasında akademisyenlerin katılımlarının da sağlandığı bir ÇALIŞTAY planlanarak çocuklarımızın daha iyi eğitim alabilmelerini mümkün kılacak VİZYON geliştirilmesine olanak sağlamaktadır.

BÖDES hem ağır kış şartlarının olduğu doğuda, hem de trafik sorununun yoğun yaşandığı batıda bulunan her çocuğa her kuruma rahatlıkla hizmet almasını ve hizmet verebilmesini mümkün kılıyor.

Sağladığı esnek planlama ile her çocuğa engel derecesi ne olursa olsun, ailesinin geçim standardı, sosyo ekonomik yapısı ne olursa olsun eğitim alabilme imkanı sunmaktadır. Çocuğun üstelik bir plan dahilinde her zaman eğitim alabilmesini, Rehabilitasyon Merkezinin de derslik, zaman vs engellere takılmadan her zaman eğitim verebilmesini mümkün kılıyor.

Diğer taraftan BÖDES sabit giderleri olan Rehabilitasyon Merkezlerinin ticari kaygılarını çözmüş ve aldığı tedbirlerle bilimsel olmayan TAM rekabetin işin doğasına uygun olacak bir seviyeye getirilerek bu merkezlerin bir birleriyle mücadele etmesi önlemiş, asıl görevleri olan eğitime odaklanabilmelerini sağlamıştır.

Bu sistem 1 yıl içinde sektörü toparlayacağı gibi, sonrasında da sektörün daha da ihya edilmesine imkan sağlayacaktır. BÖDES’in aylık 8 saat eğitim miktarını aynı ücretle 12 saat olarak düzenlemesi her ne kadar Rehabilitasyon Merkezlerinin zarar edeceğine yönelik bir izlenim verse de aslında durumun böyle olmadığı raporda ortaya konulmaktadır.

Hem eşitsizlik hem de verimsizliğe neden olan gurup eğitim ücreti ortadan kaldırılmış, bu ücret Engelli Çocuklarımızın daha fazla eğitim alabilmelerinin ve Rehabilitasyon Merkezlerinin Servis ve Aile Danışmanlığı Hizmetlerinin finansmanında kullanılmıştır. Sistem bu sayede Devlet imkanlarının en verimli şekilde kullanılmasını sağlamış oldu.

Bakanlığın yapması gereken sonuçlarla uğraşmak değil sebepleri ortadan kaldırmaktır. Rehabilitasyon Merkezlerini açtırıp onları gereği gibi kullanamayıp yıllarca suçlaması hem bir çelişki hem de bu kurumlara haksızlıktır.

Kamuoyunda bu kurumlarla mücadele etmenin neredeyse “Vatana Hizmet” olarak görülmesi şeklindeki yanlış algının oluşmasına geçen 15 yıldır çözmediği soruna şikâyetten öteye gitmeyerek istemeden de olsa Bakanlık neden olmuştur.

Diğer taraftan Rehabilitasyon Merkezlerini temsil eden Özel Özel Eğitim Kurumları Derneği de bu algının oluşmasında sorumludur.
Dahası Derneğin soruna bir çözüm bulması bir yana, kendisine üyeleri tarafından yapılan önerilerden dahi yararlanmayı bilememiştir. Bu üyelerden birisi de benim.

Haklı olunsun ya da olunmasın, bir sorunu çözmenin en doğru ve inandırıcı yolu karar vericiye çözüm önerisi sunmaktan geçer. Çözüm önerisiz şikayet çoğu kez işe yaramadığı gibi, bazen şikayet edene duyulan güveni de zedeler. Şikayet devam ettikçe de zedelenen güven artık büsbütün güvensizliğe sonra da itibarsızlığa dönüşür. Rehabilitasyon Merkezlerinin şuan mevcut durumu budur.

Oysa Derneğimiz altında uzman bir kuruluşun ya da Üniversitenin imzası bulunan bir Değerlendirme raporunu kamuoyuna da mal edecek şekilde ortaya koymuş olsaydı çözüm sağlanmış ve geçen 15 yıl heba edilmemiş olacaktı.

Derneğe yıllarca bunun bir sistem sorunu olduğunu dolayısıyla çözümü ancak Uzman bir Kuruluş ya da bir Üniversitenin hazırlayacağı bir DURUM DEĞERLENDİRME RAPORU çerçevesinde Kamuoyu desteği ile sağlayabileceğimizi önerdim. Ancak bir türlü olmadı.

Bu nedenle başta Bakanlığın sonra da Derneğin sağlaması gereken çözümü bu Raporla kendim ortaya koymaya çalıştım.

Çocuklarımıza fazla seans verilmesi, Servis ve Aile Danışmanlığı ücretlerinin Devlet tarafından ödenip ödenmemesi ve Rehabilitasyon Merkezleri için önerdiğim isim değişikliği gibi öneriler doğal olarak Bakanlığımızın takdirindedir.

Ancak, ortaya koymuş olduğum planlama mantığı bu işi Rehabilitasyon Merkezleri ile yapabilmenin bilimsel tek yolu olduğundan, Bakanlığımızın ivedilikle bu planlama uygulamasını hayata geçirmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bir soruna çözüm bulmamak, o soruna sebep olmaktan çok daha büyük bir yanlışlık, çözümü uygulamamak ise karar alıcı için ağır bir vebal olacaktır.
Umarım ve dilerim Bakanlığımız artık bunun bir sistem sorunu olduğuna kanaat getirerek, sunmuş olduğum yeni sistem çerçevesinde engelli çocuklarımızın mağduriyetine bir son verebilir. Bu uğurda, gerek görülmesi durumunda her türlü katkıyı vermekten Engelli Çocuklarımız adına mutluluk duyacağımı ifade ederim.

Saygılarımla,
Orhan Özsoy
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
Şu kullanıcı(lar) Teşekkür etti: bozkurt007

Sayın Yetkili, 04 Tem 2019 10:24 #19

  • tartanc
  • tartanc Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Platin Uye
  • Herşey neye layıksa ona dönüşür.
  • Gönderiler: 3652
  • Teşekkür Sayısı: 2866
  • Başarı: 54
Bütün arkadaşlara paylaşımı için teşekkür ederim.

Var olan durum, ciddi bir şekilde bizleri zorlamaktadır.

Olması gerekenleri yazmaya kalksak hepimiz en az 50 madde yazarız.

Fakat durum bu. Üstelik yetkililer kamera kayıt sistemine uyanlar cezalandırmaktadır. Benim öncelikli itirazım buna. Denetim mekanizması evlere şenlik. Bu birileri için gerçekten şenlik.
Hiç bir şeye uymuyorlar. Ve işlerine devam ediyorlar. Pek çok ilçede denetleme yok.
Adalet mi bu?

Kimseyi zan altında bırakmıyorum. Madem böyle bir sistem var.Herkesin uymasını istiyorum. Düzgün, objektif herkese eşit mesafede bir Denetim sanırım çok zor. Kombi ile uğraşmak daha kolay.

Bu arada 01.01.2020 de yüz tanıma gelecekmiş. Gelsin diyorum. Biz bu sisteme %100 uyuyoruz. Bizim için sorun olmayacak.
Herkes uyuyorsa zaten sorun olmaz. Fakat biliyorum ki birileri bu sisteme çok itiraz edecek. İşleri bozulacak.

Şu bir gerçek düzgün tarafsız doğru bir denetim istemek de sektör adına ilginç değil mi?
Son Düzenleme: 04 Tem 2019 11:56 yazan tartanc.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.

Sayın Yetkili, 04 Tem 2019 11:33 #20

  • selim80
  • selim80 Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Tecrubeli Uye
  • Gönderiler: 106
  • Teşekkür Sayısı: 66
  • Başarı: 1
arkadaşlar kamera olsa ne yazar,yüz tanıma olsa ne yazar?
Allah aşkına bu işi yapıp da emeğinin karşılığını alabilen var mı şu an da?
bu ücretlerle bu iş yapılabiliyor mu?
devlete atanan öğretmen arkadaşlarımızla görüştüğümüzde neredeyse hiç bir iş yapmadan maaşlarını aldıklarını söylüyorlar.biz de çalışan öğretmen arkadaşlarımız sabahtan akşama kadar neredeyse hiç boş durmadan çalışıyorlar.verebildiğimiz ücret devlette çalışanların neredeyse yarısı kadar.yıllar önce tam tersi olurdu.özelde çalışan arkadaşlar devletten çok fazla ücret alırlardı.doğrusu da buydu.çünkü devlette hiç bir iş yapılmadan bir ücret alınıyorsa,çalışarak daha fazla alınmalıydı.
şimdi soruyorum size,devlete atanan hiç bir öğretmeni kurumuzda çalışmaya devam ettirecek kudretiniz var mı?
eskiden vardı,şimdi yok.çünkü,kazanamıyoruz ki verelim.
devletin çocuk başı ne kadar ödeme yapacağının hesabını yapmak çok zor mu? değil
mesela 100 öğrencili bir kurumda kaç kişi çalışmalı(hadi bize göre olmasın,devlete göre olsun)
bir öğretmen,bir memur,bir işçi devlete ne kadara mal oluyorsa o kadar çalışanlara ödeme hesaplarsınız olur biter.
maksat üzüm yemekse her şey çok kolay.ama buradaki maksat bu değil.
daha önce de defalarca söyledim
bize ölümü gösterip,sıtmaya razı ettiler.ama artık sıtma da bizi öldürüyor.bu işin yapılabilir tarafı kalmadı.
bana bırak o zaman diyenler olacaktır.mesleğim bu yapabileceğim bir şey yok.böyle devam ederse ilerleyen dönemde yine de çekilmeyi düşünüyorum.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
Şu kullanıcı(lar) Teşekkür etti: yetis, mercan23

Sayın Yetkili, 04 Tem 2019 12:29 #21

  • serkan198125
  • serkan198125 Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Platin Uye
  • Gönderiler: 352
  • Teşekkür Sayısı: 77
  • Başarı: -8
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bayan müfettiş, bir okulu teftiş etmek için görevlendirilir.
Müfettiş okula gitmek için yola koyulur ancak yolda arabası hararet yapar ve aracı çalışmaz. Oradan geçen bir çocuk araca doğru yanaşarak yardıma ihtiyacının olup olmadığını sorar.
Müfettiş: Araçlardan anlar mısın?
Çocuk: Babam tamircidir bende bazen ona yardım ederim.
Arabanın motoruna bir bakış attıktan sonra, alet-edevat çantasını ister. Çocuk bir kaç dakika uğraştıktan sonra, müfettişten aracı çalıştırmasını rica eder. Bu arada müfettiş bütün bu olanları dehşet içerisinde izliyordu. Araç tekrardan hareket etmeye başladı. Çocuğa teşekkür etti ve bu saatte neden okulda olmadığını sordu.
Çocuk: Bugün okulumuza müfettiş gelecekmiş ve öğretmenin dediğine göre benim sınıfın en tembel öğrencisi olmamdan dolayı evde kalmam gerekiyormuş.

HİÇ BİR BALIK UÇMAYA,
HİÇ BİR KUŞ YÜZMEYE ZORLANAMAZ.
Yetenekler böyle bitirilir. Zeka ve üreticilik sadece dersi anlamak ile alakalı bir şey değildir
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
Şu kullanıcı(lar) Teşekkür etti: mmk1818

Sayın Yetkili, 04 Tem 2019 12:44 #22

  • obay35
  • obay35 Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Junior Uye
  • Gönderiler: 35
  • Teşekkür Sayısı: 16
  • Başarı: 0
Sayın Orhan Özsoy, kurumlarımızın sorunlarını genel çerçevesi içinde özetlemişsiniz emeğinize sağlık.bu sorunlar çeşitli defalar bu forumda dile getirildi ancak bazı arkadaşlar sorunların çözümü yerine birbirleriyle dürüstlük ve daha iyi eğitim verdikleri yönünde ağız dalaşı yapmaları sonucunda hep ikinci planda kaldı.milli eğitim ve işsizlik bu ülkenin en büyük sorunu ve olmaya da devam edecek gibi görünüyor.bu sözler bu ülkeyi yönetenler tarafından da itiraf edildi..bu nedenle değindiğiniz çözüm önerileri umarım yetkili makamlarca kabul görür.aksi takdirde biz hala bu forumda kısır çekişme ve karşılıklı suçlamalarla zaman kaybetmeye devam ederiz..
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.

Sayın Yetkili, 04 Tem 2019 13:25 #23

  • tartanc
  • tartanc Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Platin Uye
  • Herşey neye layıksa ona dönüşür.
  • Gönderiler: 3652
  • Teşekkür Sayısı: 2866
  • Başarı: 54
Bir diyalog:
A:Kombi açma kapama yetki belgesi var mı?
B:Yok. Evdekileri ne yapacağız.
A:Evdeki kombilere de gerekli. Ama denetim yok.

Bu arada meb kendi raporunda 8.sınıf öğrencilerinin %16 sı 4 işlemi YAPAMIYORMUŞ.

Ne diyeceğimi bilemedim? Merhaba televole.
Son Düzenleme: 04 Tem 2019 13:25 yazan tartanc.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
Şu kullanıcı(lar) Teşekkür etti: barisltd, bozkurt007

Sayın Yetkili, 04 Tem 2019 13:46 #24

  • obay35
  • obay35 Kullanıcısının Avatarı
  • Offline
  • Junior Uye
  • Gönderiler: 35
  • Teşekkür Sayısı: 16
  • Başarı: 0
Demek ki millî eğitim bakanlığı kendi okullarını da yeterince denetlemiyor veya denetleyemiyorlar sayın Tartanc..ben iyi eğitim vermiyor diye müfettişler tarafından kapatılan bir okul şimdiye kadar duymadım ancak kapatılan özel eğitim kurumlarını biliyorum..
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
Şu kullanıcı(lar) Teşekkür etti: bozkurt007
Sayfa oluşturma zamanı: 0.482 saniye
Sistem Kunena Forum