Konu epey saçaklanmış... O yüzden toparlamak biraz zor olacak.
Öncelikle ben G.Antep'de 350 çocuklu kuruma müfettişlerin gidip de sekteretden başka kimseyi bulmadıkları kısmına pek inanmıyorum. Bana göre bu bir şehir efsanesinden başka bir şey değil. Şu anki sistemle böyle büyük çaplı bir yolsuzluğu yapabilmek için sadece kurumdaki öğretmenler ve veliler değil, Milli Eğitim ilçe ve il teşkülatını bile kafalamış olmaları lazım.
Ayrıca dile kolay! 350 çocuğun kağıt üstünde yapılması gereken kırtasiye işlemleri bile en az 3-5 kişinin tam zamanlı çalışmasını gerektirir. Müfettişler tutup da kurumun kapalı olduğu bir gün tesadüfen gittilerse falan o kısmını bilemem tabii.
Ama anlatılan olayın doğruluğuna ne yazık ki inanmıyorum. Kaldı ki doğru olsa bile, bunun kusuru geri kalan 1800 küsur kurumda aranamaz.
**************
Damar tanımanın biraz da olumlu yanlarını tartışıyoruz. Şimdi benim raporu zamanında gelmediği için ders programına giremediğim çocuk, buna rağmen derse gelir ve elini okutursa MEB bunun parasını ödeyecek mi? Yoksa ben bu çocuğa, sen bugün eve geri dön, sistemde dersin gözükmüyor mu diyeceğim?
Ne yazık ki ben bu sistemin hiç bir olumlu yanını göremiyorum. Kurumlara ve velilere eziyet olması bir yana, daha fazla insan gücü, daha fazla maliyet, daha fazla hak kaybından başka "pilot uygulama" sonucu göremiyorum. Hiç kimsenin işi kolaylaşmadığı ve sistemden bir avantaj sağlayamadığı gibi, herkesin hem işi katlanarak arttı, hem de ciddi maddi kayba uğradılar.
Görünen köy kılavuz istemezmiş. Varsayımlar üstünden bu sistem savunulamaz. Hiç varsayımda bulunmadan fiili pilot uygulama sonuçları aleni oldu. Görüldüğü üzere damar tanıma tam bir baş belası... Mikemmel çalıştığını söyleyebilecek bir kurum için bile başbelası!
***************
Asansör, bahçe falan tıtıvırı konular. Yeni kurumlardan asansör istemesini pek anormal bulmuyorum. Bahçe konusunda ise, MEB en kısa zamanda bir bahçe uygulama talimatı yayınlarsa bahçeyi ne amaçla kullanacağımızı öğreniriz. Biz çiçek falan dikiyoruz. Acaba haftada 1 gün tüm çocukları bahçeye toplayıp istiklal marşı falan mı söyletsek?
Bireysel eğitim sınıflarını kim 10m2 diye uydurdu doğrusu merak içindeyim. Bunun bir hesap kitabunu mı yaptılar acaba? 2m2 masa... 1 çocuk, 1 öğretmen 1,5 m2.. 1m2 dolap.. 2 m2 yürüme alanı.. Eh, 4 m2 arttı. Bu alanı ne amaçla kullansak acaba?
ABD'de bireysel eğitimleri telefon kulübesinden hallice bölmelerde yaptıklarını görmüştüm. Demek ki bizdekiler onların bilmediği şeyleri biliyor. Ya da emlak sektörüne hareket gelsin istediler.
****************
Dörtdörtlük hizmet veren kurumlar kısmına gelince... Kaba bir hesap yaptım. Yıllık 15 MİLYAR TL civarında bir gideri oluyor. Yahu ben böyle büyük bir pazarda % 1 karla çalışmaya razı olurum.
MEB'in bütçesi ne kadar ki? Bu parayla SGK'nın açığı kapanıyor.
**************
STK'ların iyi iş yaptığına inanmıyorum. 21 yılda doğru dürüst iş çıkartan STK tarafından işletilen kurum görmedim desem yeridir. TOHUM iyi bir örnek değil. O bütçeyi bana verin, ben size daha iyisini yapayım. STKlar iyi niyetli ama hantal yapılardır. Zaten amaç "işletmecilik" değildir. Kendi işinin, kendi emeğinin, kendi kazancının peşinde koşmayan hiç kimse iyi iş çıkartamaz.
Bir atasözümüz var: "El, elin eşeğini türkü çağıra çağıra arar" derler.
***********************
MEB'in stratejik planları sonucunda kurumlar daha iyi yerlere gelecek... ayakta kalanlar için güzel günler olacak! Bu iddia için sadece "hayaldi, hayal kalacak" diyebilirim.
Hiç kimse beni, uygulanan stratejik planların memleketin ali menfaatlerine hizmet ettiğine inandıramaz. MEB'in tüm politikaları giderleri azaltma, işletme maliyetlerini arttırma politikalarıdır.
Ayakta kalacak kurumların geleceğinin nasıl olacağını -kendimce- tarif edeyim.
1. MEB için çalışan, yönergelere uygun, son derece vasat, niteliksiz ve içi boş kurumlar
2. Kendi parasını kendi ödeyen azınlığa hizmet eden, ruhsatsız, butik, nitelikli kurumlar.
İster damar okuma gelsin, ister kötü kurumlar ayıklansın, ister beyin okuma gelsin... Devlet bütçesinden ayrılan pay ve angarya ile "kaliteli kurumlar ayakta kalacak, çok nitelikli hizmet verilecek" iddiası, mehdi gelecek, su üstünde yürüyecek gibi bir mucize beklentisinden bile zayıf bir olasılıktır.
Nasreddin hocanın borcu için "bahar gelecek dikenler büyüyecek, koyun kuzu çayıra yayılacak, geçerken yünleri dikenlere takılacak, dikenlerden bu yünleri toplayacağım, topladığım yünleri eğirip iplik yapacağım, iplikten halı dokuyacağım, dokuduğum halıyı pazarda satacağım, parasıyla senin borcunu ödeyeceğim" dediğinde alacaklısının gülmeye başlaması... bunun üstüne hocanın "peşin parayı duyunca gülersin tabii. demesi gibi, ben de bu beklentileri duyunca gülüyorum.
Açıkcası sektörün bu mihvalde devam etmesi beni sürekli "acaba devlete değilde özele mi çalışsak... küçük olsun, bizim olsun" sorusunu sormaya itiyor. Eminim bu soruyu kendine soran başkaları da vardır.